Dün bu köşede, istihdam yaratmak için Devlet-Piyasa arasında yeni bir denge kurulması ve İnsan gücü yapılması gerektiğini açıklamıştım.
Aslında Önemli bir sorunda, Büyümenin işsizliği çözecek kadar istihdam yaratmıyor olmasıdır… Bu nedenle:
III) ULUSAL BÜYÜME MODELİNİ BENİMSEMEK GEREKİR
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla da, büyümede, iç üretime dayalı ve istihdam yaratan bir büyüme modeli esas alınmalıdır. Uygulanmakta olan büyüme modeli, dış kaynak girişine dayalı bir büyüme modelidir.
Bu nedenle Merkez Bankası tarafından kurlar sürekli düşük tutulmaktadır. Merkez Bankası, düşük kur yoluyla ithalatın ucuzlaması ve ucuz ithal malının enflasyonu düşürmesi üstüne bir strateji uyguluyor. İşin istihdam yanıyla ilgilenmiyor.
Kur sistemini değiştirip, gerçekçi kur rejimi uygulayarak Türkiye’nin rekabet gücünü artırmalıyız. Bu yolla ihracat artışı, istihdam artışı yaratacaktır.
- Kurlardaki sıcak para baskısı için en sağlıklı önlem, dalgalı kur politikası yerine, kur düşüşlerini ve cari açıkları önleyecek “Kontrollü kur” sistemine geçmektir.
Bu yolla, Türkiye’nin rekabet gücü artacağından, sanayileşme de artar. Sanayide kullanılan ithal aramalı ve ithalatın yerini, yerli üretim alır. Çalışan sayısı artar.
İşsizliğin çözümü için bu söylediklerimi yapmak zor değil. Gerekli olan ulusal çıkarlarımızı önde tutan bir hükümettir. - Yabancı sermaye politikasını değiştirmemiz gerekiyor. Mevcut yabancı sermaye uygulaması, günü birlik politikalar şeklindedir. Dış kaynak ihtiyacına göre kısa vadeli spekülatif sermaye (sıcak para) çıkmazı içindeyiz. Yakın tarihe kadar sıcak paraya, kısa vadeli finansal sermayeye verilmiş olan vergisel avantajlar, hem yerli sermayeye karşı hem de uzun vadeli yabancı yatırım sermayesine karşı haksız rekabet oluşturdu.
Sıcak para, işsizliğin kaynağı haline geldi. Kurun düşük kalmasına neden oldu ve iç üretim yerine ithalatın artmasını sağladı. İşsiz sayısı arttı.
Türkiye için önemli olan istihdam yaratan yeni fiziki yatırım sermayesidir.
Uzun vadeli yeni yatırım yapacak yabancı sermayeye, ilave teşvikler verilmelidir. Sıcak parayı kontrol altına almak için de, düşük oranlı işlem vergisi, MB nezdinde karşılık ve işlem vergisi gibi önlemlerden biri veya birkaçı alınmalıdır.
IV) HER İŞSİZE İŞSİZLİK ÖDENEĞİ VERİLMELİ
İşsizliğin çözümünde ikinci adım, deve kuşu gibi kafamızı kuma sokmaktan vazgeçerek, gerçek işsiz sayısının bir bilançosunu yapmalıyız. Türkiye’de işsiz olduğu halde iş aramayanları TÜİK, işsiz kabul etmiyor. Bu standart Avrupa Birliği standartları ile uyuşuyor. Ancak Avrupa Birliğinde, istihdamın tamamı kayıt altındadır. İşsizlerin istihdam bürolarına başvuruları teşvik edilmektedir. İşsizlik sigortası uzun yıllardır mevcuttur. Yapılması gereken, istihdam bürosuna başvuranlara, hak ediyor veya etmiyor olmasına bakılmadan, bir aylık işsizlik ödeneği vermektir. Bu yolla gerçek işsiz sayısını öğrenmek imkanımız olacaktır. Bu gün için Türkiye’de gerçek işsiz sayısı, 6 milyon dolayındadır.
İşsizlik sigortası fonundaki birikmiş parayı hazine borç olarak kullanıyor. Ancak aynı zamanda işsizin olan bu fondan, zaman zaman yasa çıkarıp, bütçeye ve GAP’a aktarma yapıyor. Bu fon işsizin eğitimi ve iş bulması için kullanmak gerekir. Hükümet bu fondan elini çekmelidir.
V) 5 MİLYON İŞSİZİ OLAN BİR ÜLKEDE 1 MİLYON KAÇAK İŞÇİ VAR
Türkiye’de, Bulgaristanlı, Romanyalı, Gürcistanlı, Ermenistanlı bir milyon kaçak işçi çalışmaktadır. İşverenler veya aileler, kaçak yabancı işçi çalıştırmayı tercih ediyorlar. Çünkü bunların, haftalık, aylık ve yıllık izinleri yok… Vergisi ve pirimi yok… Kıdem tazminatı yok… Eğer yakalanırsa, işveren 2.500 lira para cezası ödüyor. 5 milyondan fazla işsizi olan bir ülkede, bir milyon yabancı işçinin çalışması çelişki değil mi? Öncelikle, Türkiye’de yabancı kaçak işçi çalıştırmanın önünü kesmek gerekir.