SİYASETTE KÜRESELLEŞME

Küreselleşmede siyasi boyut, günümüz dünyasında siyasi güç, otorite ve yönetim biçimlerindeki yapısal dönüşüm olarak tanımlanabilir.  Günümüzde, nüfuz alanını tüm dünya olarak kabul eden “küresel siyaset” anlayışının giderek güçlendiği görülmektedir. Bu durum, geleneksel siyaset anlayışından farklı bir yapıyı yansıtmakta, küreselleşmenin çok aktörlü yapısına işaret etmektedir. Bir başka deyişle, “küresel siyaset”, küreselleşmenin dört temel aktörü olan ulus devlet, devletler-üstü kurumlar, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının karşılıklı etkileşimi sonucunda şekillenmektedir. Ulus devlet, bu süreçte temel birim olarak faaliyet göstermeye devam etmekte, ancak yetki ve manevra alanları belirli ölçülerde kısıtlanmaktadır. Literatürde, bu yeni yapıyı betimlemek üzere “küresel yönetişim” (global governance) kavramı kullanılmaktadır.

“Küresel siyaset” ve “küresel yönetişim” adı altında ifade edilmiş olan yeni siyaset anlayışı ve yapısının en önemli özelliklerinden biri geleneksel iç/dış politika ayrımının giderek daha geçersiz bir hale gelmesidir. Bu durum, belki de en açık olarak güvenlik alanında görülmektedir.

 

 

 

Güvenlik kavramı, tarihsel olarak ulus-devlet temelinde tanımlanmıştır. Ancak, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde, güvenlik sorunlarına ulus-devlet temelinde yaklaşılamayacağı anlayışı ön plana çıkmıştır. Bu durumun temel nedenleri arasında, yüksek askeri teknoloji ve nükleer silahlara sahip ülkelerin sayısının hızla artması; terörist faaliyetlerin eskiden olduğu gibi belirli bir coğrafi bölgeden kaynaklanmaktan ziyade küresel ölçekte icra edilmesi; “kimlik” sorununun temel bir çatışma nedeni haline gelmesi; kötü yönetişimin devletlerin iflasına yol açarak küresel güvenliğe zarar vermesi; sınır aşan organize suç, insan ticareti, yasadışı göç, uyuşturucu ticareti, kara para aklama, yasadışı paranın uluslararası tedavülü gibi geleneksel olmayan risk ve tehditlerin yaygınlaşması gibi unsurlar sayılabilir.

Güvenlik sorununun çözümüne ulus-devlet temelli yaklaşımların artık geçersiz olduğu en açık ve trajik şekilde 11 Eylül olayları ile ortaya çıkmıştır. Dünyanın askeri bakımdan tek süper gücü olan ve benzeri olmayan yüksek güvenlik teknolojilerine sahip bulunan ABD, kendi toprakları üzerinde düzenlenen bu terörist faaliyeti engelleyememiştir.

Siyasal küreselleşme ile birlikte ulus-devletlerin yetki ve otoriteleri azalmakta, uluslararası kuruluşlar ülkelerin yönetimlerinde daha fazla söz sahibi olmaktadırlar. Günümüzde herkes için ayrı bir demokrasi anlayışı yerine tüm dünyanın benimsediği demokratik bir sistem yaklaşımı esastır. İnsan hakları, demokrasi gibi kavramlar ulus-devletler tarafından değil toplumlar arasındaki bilgi paylaşımı sayesinde gelişmiş ve evrenselleşmiştir.

Siyasetin küreselleşmesi spekülatif sermayeye yaramıştır. Spekülatör   George Soros  gelişmekte olan ülkelerde  Açık Toplum Enstitüsü kurmuştur.  Bu vakıflar sözde açık toplumların oluşmasını sağlamak için reform politikalarını şekillendirmektedir. Aslında ise , bizim gibi  gelişmekte olan ülkelerde spekülatif ortamı koruyacak siyasi kadrolar, medya mensupları ve akademisyen çevresi sağlamak peşindedirler.

Öte yandan , ABD’ nin dinleme skandalı da ,siyasette  küreselleşmenin kimin için var olduğunu gösteren örneklerden biridir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir