AB’ ye verilen ‘’Nobel Barış Ödülü ‘’ sonunda Türkiye’nin başında patladı. Ödülü değerlendiren AB temsilcileri , ‘’Avrupa’da daha fazla demokrasi Türkiye için gereklidir’’ tezini öne çıkardı.
Toplumlarda demokratik anlayış, vatandaşın doğrudan içinde yer aldığı siyaset yoluyla gelişir. Türkiye 1946 da çok partili sisteme geçti.. 1960- 1980 arasındaki yıllarda, seçim sistemi daha demokratik idi. Çünkü ‘’siyasi partiler kanunu ‘’ siyasette demokrasiyi zorunlu kılıyordu. Demokrasiyi genel başkanların niyetine ve insafına bırakmıyordu.
1965 tarih ve 648 sayılı Siyasi partiler Kanunu, siyasi partileri ön seçim yapmaya zorluyordu. Bu kanunun 29 maddesi;
‘’Siyasi partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği için yapılacak seçimlerde gösterecekleri adayların, her seçim çevresinde parti seçmen kütüğüne kayıtlı bulunan bütün parti üyelerinin katılabilecekleri bir önseçimle tespit edilir. ‘’ şeklindeydi.
Aynı kanunun 31 maddesinde de,
‘’Siyasi partilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelikleri seçimleri için kanun gereğince gösterecekleri adayların yüzde beşi, parti tüzüğüne göre, merkez karar organı ve yahut merkez yoklama kurulunca tespit edilir. ‘’ deniliyordu.
Bu günkü seçim kanunu , demokratik olan bu sistemi değiştirdi… 1983 tarihli ve 2820 numaralı seçim kanunu 37 maddesi ‘’
‘’Siyasi partiler, milletvekilliği genel veya ara seçimlerinde, adaylık için müracaat eden ve adaylığı uygun bulunanlar arasından, adayların tespitini; serbest, eşit, gizli oy, açık tasnif esasları çerçevesinde, tüzüklerinde belirleyecekleri usul ve esaslardan herhangi biri veya birkaçı ile yapabilirler. ‘’ Şekline sokuldu.. Ön seçim yapma zorunluluğu kaldırıldı. Yani siyasette taban çizildi, yerine genel başkanlık diktası getirildi.
Artık genel başkanların , kendisi istifa etmezse veya Cumhurbaşkanı seçilmezse , hiçbir genel başkan seçimi kaybetmez. Çünkü , mevcut seçim yasası , her genel başkana bir şirketin çoğunluk hissesine sahipmiş gibi imkan tanıyor.
Şimdi AKP ve MHP hiç seçim yapmıyor… CHP ise çok az ilde ve hülle yoluyla ön seçim yapıyor. Daha kötü yapıyor … Demokrasinin arkasından dolanmış oluyor. Kaldı ki , Mahalli seçimlerde adayların Merkez yoklaması ile yapılacağını ilk açıklayan Kılıçdaroğlu oldu.
Merkez Yoklama ile aday tespitinde , bir çok yolsuzluk olduğunu herkes biliyor. O kadar ki siyasi partilerde merkez yönetimi dışında kalan ve fakat bunların akrabaları olanların bile para ile adaylık sattıkları söyleniyor. Ön seçimde de para dağıtıldığı bir gerçektir ve yanlıştır. Ancak hiç olmazsa bu para sınırlı birkaç kişinin cebine girmiyor.
Genel başkanlar ,isterse siyasi partiler kanunu değişir ve ön seçim zorunlu olur… Ancak hiç birinin istemediği da ortadadır. Hatta bu konuyu gündeme getiren veya teklif veren milletvekilleri de gözden düşüyor.
Bir siyasi partide , genel başkan istemez ise , ön seçim olmaz. Çünkü yapılanma modeli üstten aşağıya gidiyor. Genel başkan yardımcılarını ve örgüt sorumlularını seçiyor. Onlar il ve ilçe başkanlarını tayin ediyor. İl ve ilçe başkanları da parti üyelerini yeniden düzenliyor . İsteğini üye yapıyor… İstemediğini tavsatıyor. Buna rağmen Kılıçdaroğlu CHP’ de üyeye güvenmediğini açıkladı.
Üyelik sorunu da demokrasiyi ve tabanın sesini engelliyor… Bu nedenle Siyasi partiler kanununda , bir partiye üyelik başvurularının kısa sürede , söz gelimi bir ayda tamamlanması zorunlu hale getirilmeli ve üyeliğin kötü niyetle kullanılması önlenmelidir.
Elbetteki bir yasanın değişmesi , demokrasinin hepsi değildir … Ancak başlama ve sıçrama noktasıdır.