Bu yazıdaki tezim şudur: Siyasette negatif enerji birikti ve siyasi konjonktür değişim sancısı yaşıyor… Bu negatif enerji neden birikti? Yeni bir siyasi hareketin nasıl olması gerekiyor? Bu konuları 3 yazı olarak tartışmaya çalışacağım.
Türkiye iktisadi gelişme ve demokratikleşme heyecanı içinde olan bir ülkedir. Genç ve dinamik bir nüfus yapısına sahiptir. Bu genç nüfus adeta kabuğuna sığmıyor ve başarıya kilitlenmiştir. Bunun içindir ki Türkiye de siyasi konjonktür sık değişiyor. Bu güne kadar , On – on beş yılda bir ya yeni bir parti iktidara geldi veya darbeler oldu. Ancak Türkiye deki darbeler bu güne kadar kalıcı ve uzun dönemli bir diktatör yaratmadı. Bundan sonra darbe sorunu kalktığına göre , değişim ihtiyacı siyasi alanda olacaktır.
Burada parantez içinde söylemek gerekir ki , bu güne kadar bazı partilerdeki kadro değişimi , yalnızca büyük bir projenin gereğidir. Ben şahsen bu proje kapsamındaki değişmeleri , siyasi dönüşüm ihtiyacının bir sonucu olarak değerlendirmiyorum.
Siyasi konjonktürde bu değişim ihtiyacı doğuran bu gibi ekonomik , sosyal ve siyasi birikimler nedir ve nasıl ortaya çıktı ?
1)Türkiye gerçeği açısından önemli ve yanlış bir sorun , İktidar nimetlerinin bölüşülmesi alışkanlığıdır. Bu alışkanlık zaman içinde siyasi çıkmazlara neden oluyor. İktidar gurupları bu nimetlerden tam olarak faydalanıyor. Muhalefettekiler ise yoksun kalıyor. O kadar ki , muhalif olmasa bile , vatandaş olsun , iş adamı olsun , iktidardan yana tavır koymamış olanlar sistem tarafından dışlanıyor ve engelleniyor.
Yerleşmiş yanlış bir anlayışa göre devlete siyasi iktidarın malı gibi bakılıyor. Siyasi iktidarlar da Devleti arpalık olarak kullanıyor. O kadar ki ’Devlet malı deniz… Yemeğen domuz ‘’ sözü devlet malını yiğenleri karalamak için söylenmiştir. Ne var ki , toplumda yolsuzlukların mubah görülmesi gibi bir anlayışa da altyapı oluşturmuştur.
Aslında devlet hepimizin ortak organıdır. Devlet yönetimi geçici olarak siyasi iktidarlara bırakılmıştır. Ancak doğrudan sahibi olmadığı için yalnız bizde değil , tüm dünya da devlet malına karşı yapılan yolsuzluklarda kamu oyu yeteri kadar hassas değildir. Bu durum İktisatta yolsuzluk teorisi ‘’ Corruption theory ‘’ denilen bir teori doğurmuştur. Bu teoriye göre , siyasiler başarılı olursa , yaptıkları yolsuzluklar kamu oyu tarafından hoş görülebilir.
Türkiye de bu sorun biraz daha abartılıdır… Toplumda ‘’Hırsızsa bizim hırsız ‘’ gibi de maalesef kabul edilemez bir yaklaşım sergileyenlere de rastlanıyor. Daha ağırı da yolsuzluk yapıp bunu siyasette sermaye olarak kullananlar hiçbir sosyal tepki ile karşılaşmıyor. Bunun açılımı ‘’Türkiye de yapanın yanında kar kalıyor’’ şeklindedir.
Siyasi iktidar yanlıları , devlet kadrolarından da yararlanıyor. Seçimi kaybedenler , KİT veya diğer kamu işletmelerinin yönetim kurullarında görev alıyorlar.
Özet olarak , hangi yolla olursa olsun , toplumda iktidarın nimetlerini paylaşan ve bu nimetten mahrum olan guruplar var. 10-15 sene gibi uzun süre iktidar nimetlerinden mahrum olanlarda tepki oluşuyor. Çıkış yolu olarak yeni siyasi hareketleri zorluyorlar.
2) İktisadi gelişme sağlanmadığı , sosyal gelişme tamamlanmadığı için , Toplumda radikal guruplar tasfiye edilemedi. Bu guruplar , uzun süre bir siyasi partiyi desteklemiyor. Sık ,sık yeni arayışlara giriyorlar.
Türkiye de demokrasi , özgürlük ve insan hakları gelişmiş ülkeler düzeyinde yerli yerine oturmadı. Cumhuriyetin kuruluşu sırasında ortaya çıkan tepkilerin bu günde uzantıları devam ediyor. Bunun içindir ki , devrimlerin yerleşmesi sancılı oluyor.
Siyasi iktidarın tutumu , devrimler konusunda toplumda rahatsızlık yaratan kuşkulara neden olan bir mecraya girdi. İçte ve dışta tepkiler oluşmaya başladı. Bu tepkileri mevcut siyasi partiler tatmin edemiyor. Bunun içindir ki yeni bir siyasi çizgi arayışları oluştu.
(Yarın devam edecek )