2001 yılında IMF ve Kemal Derviş’in getirdiği sistem, enflasyon yangınını söndürmek için toplam talebi düşürmek üstüne kuruluydu. Hazırlanan program toplam talebi düşürmek için tarım desteklerini yarı yarıya indirmeyi, reel maaş ve ücretleri kısmayı, işçi haklarını sınırlamayı, kamunun altyapı yatırımlarını azaltmayı öngörmekte idi.
AKP iktidarı, bu güne kadar bu programı uyguladı. Uygulamaya da devam edecek. Zira kendi geliştirdiği bir program mevcut değildir.
Sekiz senedir devam eden bu sistem, yoksul sayısını ve işsiz sayısını artırdı.
1) TÜİK, 4 kişilik bir ailenin 2009 yılı için yoksulluk sınırını 820 lira olarak ilan etti. Hükümet 2010 yılı için 4 kişililik bir ailesi olan çalışanın, asgari ücretini 604 lira olarak belirledi. Çalışanların yarısı asgari ücretle çalışıyor. En düşük ihtimalle asgari ücretle çalışanların aileleri ile sayısı, 15 milyondur. AKP hükümeti on beş milyon insana, siz yoksulluk sınırı altında kalacaksınız dedi.
Yapılması gereken asgari ücreti yoksulluk sınırında tutmak ve asgari ücretin tamamını vergi dışında bırakmak olmalıydı.
2) Hükümet, 2010 yılında memur maaşlarına birinci 6 ayda yüzde 2.5 ve ikinci 6 ay yüzde 2.5 zam yapılması kararını aldı. Yani 2010 yılı için memur maaşlarına ortalama yüzde 3.78 zam yaptı. Oysaki Ocak ayında TÜFE yüzde 1.8 arttı. Yani zammın yarıya yakını ilk ayda gitti. Ocaktan Ocağa son bir yıllık TÜFE oranı da yüzde 8.19 oldu.
Sonradan maaş telafisi, memurun refahını düzeltmiyor. Açlık ve yoksulluğun getirdiği sağlık, kültürel açık gibi sorunlar sonradan telafi edilmiyor. Kaldı ki, hükümet bu güne kadar ekonomik büyüme ve verimlilik artışı şeklinde refahtan pay vermedi.
3) Merkezi Devlet borç stoku, 2009 Ocak ayında 391.1 milyar lira idi. 2010 Ocak ayında 447.8 milyar liraya çıktı. Bir yılda 56.7 milyar lira arttı. Hazine bu borcu açıkları kapamak için aldı. Yani borçla yatırım yapılmadığı için borç kendi kendini ödeyemiyor. Bu borçları ve faizini halk vergisiyle ödüyor. Yani faizi zengin alıyor, finansmanını fakir yapıyor. Başka bir ifade ile hükümet, fakirden alıp zengine veriyor.
4) Bankalar, yüzde 9 faiz vererek Merkez Bankasından borç para alıyorlar. Bu parayı yüzde 50 kârla işletmelere ve tüketicilere, yüzde 400 kârla kredi kartı sahiplerine satıyorlar. Oysaki sanayi sektörü en fazla yüzde 20 kârla çalışıyor.
Sistem, sanayiden, tüketiciden ve halktan alıp, bankalara vermek şeklinde çalışıyor.
5) Tarım desteklerinin azalması ve kur sistemi çiftçiden alıp, ithalatçıya vermek şeklinde çalışıyor. Türkiye artık pamuk üretmiyor. İplik dokumuyor. Bu gibi hammadde ve aramalını kur düşük olduğu için ithal ediyoruz. Aynı şekilde gıda ithal ediyoruz. Türkiye gıdada kendi kendine yeten 7 ülke içinde iken AKP iktidarında gıda ithalatçısı oldu.
6) Özelleştirme, adam kayırma şekline döndü. Özelleştirme işsizlik yarattı. İşçi statüsünde olanları, Statüsü belli olmayan bir 4/C sistemine zorladı. Özelleştirme işsizlik yarattı.
Özelleştirme nedeniyle, kârlı işletmelerin geliri, yabancılara veya yandaşlara transfer edilmeye başlandı. Örneğin Telekom için Hariri ailesi Telekomun beş yıllık kazancı ile getirdiği parayı geri, alıyor. Telekom’un kârı artık 15 yıl boyunca dışarıya gidecek.
7) Ocak 2010 ayında, dış ticaret açığı 3.640 milyona çıktı. Türkiye sıcak para ve düşük kur politikası ile dış ticaretten devamlı zararlı çıkıyor. Bu nedenle AKP iktidarında 7 yılda Türkiye 340 milyar dolar dış ticaret açığı, 167 milyar dolar cari açık verdi. Cari açık, Türkiye’nin ekonomik dış ilişkilerinden dolayı zararlı çıkması demektir. Borçlanma veya varlık satışı ile kapattığı bu açık, Türkiye’den kaynak çıkacağı için ve varlıklarının azalması nedeniyle fakirleşme yaratacaktır.