Borsanın ve döviz kurlarının aşırı kırılgan yapıda olmasının temel nedenlerinden birisi bizim dışımızda, küreselleşmeye spekülasyonun hakim olmasıdır. Diğeri Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisini yanlış anlaması, kontrolsüz ve dengesiz açılmasıdır. Üçüncüsü ise piyasa yapısına uygun olmayan bir serbest kur politikasında ısrar etmesidir.
Cari açık bu politikaların getirdiği bir sonuçtur.
1) Küreselleşmenin getirdiği kırılganlığı, geldiği bu noktadan sonra çözemeyiz. Kırılganlığın artması, kriz aralığını sıklaştırdı. Tüm dünya bir kumar masası oldu. Her ülke kur oyunları ile dış rekabetini artırmak istiyor. Cari açıktan kaçmak istiyor. ABD dolar basarak dünyayı sömürüyor. AB’de üretim yapmayan Yunanistan gibi ülkeler de, zengin ülkelerin nimetlerinden yararlanmak istiyor.
Cari açığın etkisi bu gün yalnızca kırılganlık olarak ortaya çıkıyor. Günlük yaşamda fark edilmiyor. Tersine ucuz ithalat gibi günlük yaşamda refahı artıran yanları da var… Ne var ki cari açığın finansmanından doğan dış borçları çocuklarımız ödeyecek. Yine aynı şekilde sattığımız varlıklar da çocuklarımıza bırakacağımız miraslar idi. Yani biz bugün cari açık vermekle, çocuklarımızın gelirini kullanmışız demektir. Çocuklarımıza miras bırakmak yerine onların hakkını yiyoruz. Yani kötü miras bırakıyoruz.
2) Türkiye, küreselleşme sürecinde kraldan çok kralcı oldu. Yabancı spekülatif sermayenin cirit attığı bir ekonomi oldu. Konvertibiliteyi kontrol dışı döviz piyasası olarak uyguluyoruz.
Spekülatif sermaye yalnız ekonomiye değil, aynı zamanda siyasete de hakim oldu. O kadar ki, soros gibi spekülatif sermaye, birçok düşünürü satın aldı. Topluma, “ABD’nin istemediği siyasette başarılı olamaz” şeklinde bir inanç yerleşti. İktidar ve muhalefet bu yolda gereğini yaptılar. Herkes, Türk ve Türklüğün üstüne gidiyor. Milli değerlere saldırı günlük olaylar statüsüne girdi. Siyasi partileri yöneten kadrolara bakınca bu durumu herkes çok net görebiliyor.
Özetle, spekülatif sermaye, siyasete de hakim oldu.
3) Dalgalı kur uygulamasına gelince, dalgalı kur sistemi, sabit kur sisteminin tam tersidir. Sabit kur rejimine göre tercih edilir. Ancak, her ikisin arasında, kontrollü kur sistemi bizim için daha uygundur.
Dün bir gazetede, 2001 krizine getiren şartlarla, bu günü birbirine benzeten bir köşe yazarı okudum. Bu benzetme çok yanlıştır. Çünkü, 2000 yılında, enflasyon yüzde 40 oldu. Oysaki kurlar yüzde 20 enflasyon hesabına göre hedeflenmişti ve yüzde 20 arttı. Yüzde 20 fark bir yıl içinde ortaya çıktı. Oysaki dalgalı kur sisteminde bu fark zamana yayılıyor.
Dalgalı kur sitemi Türkiye’de çalışmadı. Çünkü vadeli döviz işlemleri yapılmıyor. Döviz tutma yaygındır. Çalışan bir piyasa yapısına sahip değiliz. Kurlar üzerinde sıcak para baskısı var.
Bu şartlarda, kurlar “denge kur seviyesine” yaklaşmıyor… Denge kur seviyesinin tanımlanması çok zor olmakla birlikte, cari açığın milli gelirin yüzde 10’unu geçmesi, TL’nin değerli yani kurların düşük olduğunu göstermeye yeter. Eğer rekabet gücümüz olsaydı, iç talebi iç üretimle karşılardık. İthalat bu kadar artmazdı.
Buraya kadar olan yanlıştı. Bundan sonra aynı yanlışta ısrar etmek yerine, Hükümet ve Merkez Bankasının şikâyetçi olmak yerine daha gerçekçi politikalar açıklayarak, piyasası ve kamuoyunu ikna etmesi gerekiyor.