2006 yılı Mayıs ayında dolar kuru 1.3195 idi. Sonra artmaya başladı ve 6 Haziranda 1.581 oldu. Ayrıca enflasyon beklentileri de artmaya başlamıştı. Merkez Bankası gecelik Borç verme faizin yüzde 16.25’ten 1.75 puan artırarak yüzde 18.00 e çıkardı. Kur biraz geriledi ve yeniden artmaya başladı. 26 Haziranda 1.7016’ya çıktı. Bu defa MB gecelik faizi 2.25 puan artırdı ve 20.25’e yükseltti. Kur artışı önlendi.
O zaman MB ve Ekonomi yönetimi enflasyon beklentilerini düşürmek için ve kur artışını önlemek için Faizi kullandı.
Faiz, iktisat politikasının önemli bir aracıdır. Ekonomik kararları etkiler… Yatırım kararlarını etkiler. Tasarrufları etkiler. Faiz yerine konulacak başka bir enstrüman yoktur.
Evini kiraya veren, kira geliri elde eder… Tasarrufunu, sermayesini bankaya veya başkasına veren birisi de, parasının kirası olarak faiz elde eder.
Sovyetler döneminde faiz yoktu, çünkü mülkiyet ve piyasa da yoktu. Ekonomik kararları piyasa değil, Merkezi Planlama veriyordu.
Bizim gibi enflasyonla yaşayan ülkelerde, nominal faizler bir anlam ifade etmez. Reel faiz konuşmak gerekir. Bu gün enflasyon yüzde 8 ve mevduat faizi de yüzde 8 ise, brüt reel faiz sıfır demektir. Eğer enflasyondan sonra yüksek reel faiz varsa, faizin faizi (bileşik Faiz ) nedeniyle borç alanlar zor duruma düşüyorsa, böyle faizler sömürü faizidir ve insanlık açısından da günahtır.
1979 yılında TÜFE olarak enflasyon yüzde 53 oldu. Tasarruf Mevduatı faiz oranı yüzde 20 idi. Yani Bankaya 100 lira yatıran yılsonunda 120 lira almış oluyordu. Ama bu bir seraptı… Zira gerçekte yüksek enflasyon mevduat sahibinin satın alma gücü değerini eritiyordu. Çünkü Yüzde 20 faiz, yüzde 43 enflasyon varsa Reel faiz eksi yüzde 16 demektir. Bu şartlarda bankaya yüz lira yatıranın parası satın alma gücü olarak yılsonunda 84 liraya düşmüş oluyordu.
Bankalar mevduat sahibinin enflasyon yoluyla parasına el koymuş oluyordu. İşte istismar varsa, istismar budur.
Bu gün Piyasada tefeci faizi yüzde 30 dolayındadır. Enflasyon yüzde 8 iken yüzde 30 nominal faiz, yüzde 20.5 reel faiz demektir. Elbette bu faiz de insanın insanı sömürmesidir ve kanunlarla yasaklanmıştır.
Ne var ki, benzer sömürü düzeni bizzat Merkez Bankası tarafından kurulmuştur. Kredi kartlarından alınacak azami faizleri yasa gereği Merkez Bankası belirliyor. Merkez Bankası ise bu azami faizleri mevduat faizinin veya MB ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin dört veya beş katında tutuyor. Bütün bankalar ve katılım bankaları da aynı azami faizi kullanıyor.
Katılım bankaları faiz adını kullanmıyor. Akdi faiz yerine’’ aylık kar payı oranı ‘’diyor. Gecikme faizi yerine ise ‘’aylık gecikme cezası’’ diyor. Katılım Bankalarından ikisi, aylık gecikme cezasını akdi faizle aynı oranda kullanıyor.
Katılım Bankalarının varlık nedeni ve Altın Kuralı “Faizsizlik Prensibi”dir Bu bankalar topladıkları fonlar için kar payı verir. Teorik olarak karın yüzde 80’ini dağıtırlar. Yüzde 20’si de kendi kazançları olur.
Katılım Bankaları, nakit kredi vermezler… Bir mal almak isteyen bankaya bildirir. Banka malı peşin alır. Üstüne kar payı koyar müşterisine vadeli satar. Bu mal hammadde, yarı mamul veya mamul madde, gayrimenkul, makine veya her tür teçhizat olabilir.
Bankadan kredi alıp, bir mal satın alınca krediyi bankaya kredi taksiti ödüyorsun. Katılım bankası ise malı peşin alıyor. Üstüne fark koyarak aynı malı müşterisine taksitle satıyor. Müşteri bu defa katılım bankasına aynı taksiti ödüyor. Normal bankalar kredi faizinden para kazanıyor. Katılım bankaları da taksit farkından para kazanıyor. Bu taksit farkı bir yerde gizli faiz olmuyor mu?
Piyasa ekonomisinde, piyasanın açık ve şeffaf olması gerekir. Dolaylı işlemler piyasa kirliliği yaratır. Ayrıca görünen köy kılavuz istemez. Faizin adını değiştirmekle, dini gerekçelerden ve istismarlardan kurtulamıyorsunuz. Tersine Hülle yapmak hem zararlı, hem de daha günah olmaz mı?