SEÇİM SONRASI EKONOMİ…

Türkiye’nin, Ortadoğu’da dinamik bir güç olduğunu bütün dünya kabul ediyor. Ne var ki aynı dünya Türkiye’de siyasi ve ekonomik alanda riskler olduğunu da söylüyor.

Bana göre, seçim sonrası siyasi sorunlar ekonomik sorunlardan daha çok sıkıntı yaratacaktır. Ancak bu siyasi sorunlar, ekonomik sorunları da ağırlaştırabilir.

 

 

Bu gün için iki önemli ekonomik sorun, cari açık ve işsizliktir. Cari açık ve işsizliğin çözümünde önce bu iki sorun için, tarafsız gözle gerçek bir envanter çıkarmak gerekir. Sorunun boyutlarını ortaya koymak gerekir.

Cari açığın boyutu ve ağırlığı konusunda yorum yapmak, finanse edildiği sürece sorun yok demek, zaman kaybı demektir.

IMF dünya ekonomik görünümü raporuna göre, 2010 yılı cari işlemler açığı sıralamasında, bizden daha kötü olan yalnızca 4 ülke var… Bu ülkeler ya iflas etmiş ya da İflasın eşiğinde olan ülkelerdir. Kıbrıs, İzlanda, Portekiz ve Yunanistan. Demek ki Türkiye sınırdadır. Bunun için yorum değil, çözüm için zaman harcamalıyız.

Önceki gün, kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, “Türkiye’nin büyük ve artan cari açığını finanse etmek daha çok zorlaşırsa kredi notu baskı altına alınabilir.” diyerek bu sorunu gündeme getirdi.

Cari açığın çözümünde temel yaklaşım, üretimde kullanılan ithal aramalı hammadde girdileri azaltmak olmalıdır. Türkiye ithal ettiği bu aramalı ve hammaddeyi içeride üretmek imkânına sahiptir. Ancak, yerli aramalı üretiminin, ithal aramalı ve hammadde ile rekabet edebilmesi için kur politikasını değiştirmemiz ve bir geçiş süreci içinde, kontrollü kur rejimine geçmemiz gerekir.

Ayrıca iç tasarrufları artırmamız gerekir… Tasarruf açığını düşürmemiz gerekir… Kısa vadeli yabancı sermayenin ve iç tasarrufların yatırımlara yönelmesi teşvik edilmelidir. 

Son yıllarda tartışılmayan, ancak yatırım ve işletmeler üstünde artan bürokrasiyi çözmek te en az yatırım teşvikleri kadar önemlidir. Bunun için kamuda yeni bir yapılanmaya ihtiyaç vardır.

İşsizliğe gelince… İşsizlik aynı zamanda siyasi ve sosyal ortamı da bozuyor. Siyasiler, aşırı tavizler vermek zorunda kalıyor.

İşsizliği çözmek istiyorsak, fiili işsiz sayısını dikkate almalıyız… Türkiye’de 3 ile 3.5 milyon arasında değişen TÜİK’in ilan ettiği işsiz var. Ancak 2.5 milyon ile 3 milyon arasında da, iş aramayan işsiz var. Yani fiili sayısı 6 milyon ve fiili işsizlik oranı ise yüzde 18 ile yüzde 20 arasındadır. Eğer iş yaratacak isek, bu 6 milyona iş yaratmalıyız.

İşsizliğin ve cari açığın çözümü aynı politikalar içinde ele alınmalıdır. Zira, yatırımları, aramalı ve hammadde üretimini artırmak, işsizlik içinde çözümdür.

Cari açık, aynı zamanda dış borç stokunun da artmasına yol açıyor. 2010 yılı itibariyle, Türkiye’nin kısa vadeli borç stoku 78.6 milyar dolar, uzun vadeli borç stoku ise 211.7 milyar dolar olmuştur.  

Kısa vadeli dış borçlar yanında, 125 milyar dolar dolayında da kısa vadeli yabancı sermaye var. Bunların çıkması, ani kur artışları yaratabilir.  Bunun için, Merkez Bankasının halen 93 milyar dolar olan döviz rezervlerini artırması ve güven sağlaması gerekir.  

Bir yıl öncesine kadar, MB’nın değerli TL’yi yani düşük döviz kurunu enflasyonun kontrolünde kullanmış olması, sıcak para girişi ile birleşince kurlar daha da düşük kalmıştır. Bunun içinde ithalat daha hızlı artmıştır.

Enflasyonun tek rakama düşmesi, istikrar açısından birinci derecede önemlidir. Ancak yine de enflasyon diğer ülkelere göre hem daha yüksek, hem de daha oynaktır. Reel kur dengesinin sağlanması, enflasyondaki bu oynaklığın da çözümü için gereklidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir