Brezilya başkanı Lula da Silva Türkiye ye geldiğinde, Küresel krizi değerlendirirken ‘’İnsanlar bir bardak bile üretmeden, sadece spekülasyona dayalı para kazandılar. Krizin nedeni budur. Finansal sisteme kendi içinde menkul değerlere yaslandı. Reel sektöre kredi vermediler‘’ şeklinde konuştu.
Türkiye’deki krizi değerlendirirken de, ‘’Krizde IMF’ ye muhtaç olanların kredibilitesi olmaz.‘’ dedi.
2007 yılında daha kriz başlamadan, FED eski başkanı Greenspan, “ABD’ de bir dolarlık gayrimenkul karşılığı piyasa da 88 dolarlık kağıt dolaşıyor” demişti.
Küresel süreci, spekülatif fonların yönettiğini herkes biliyordu. Buna rağmen hükümetler dahil, spekülatif fonları kimse kıramadı… Zira küresel süreci göklere çıkaranlar da bu spekülatif fonların kendisi ve cüzü tamları idi.
Örneğin, Soros’un Türkiye deki temsilcileri de ülkenin ulusal çıkarlarını savunanları, Ülkenin cari açık yoluyla soyulduğunu savunanları suçladılar. Küresel süreci alternatifi olmayan bir refah yolu olarak lanse ettiler.
Herkesin spekülasyon yapma ve daha yüksek gelir sağlama yolu açıkken, kimse yatırım yapmaz. Kimse üretim yapmaz. Sonuçta sektörel denge bozulur… Şimdi olduğu gibi sistem çöker.
Faizler, kar oranlarından daha yüksek ise de yine kimse fiziki yatırım yapmaz. Türkiye de, hazinenin yüksek faizle borçlanması fiziki yatırımları engelledi. Oturduğu yerde yüksek faiz geliri elde edenler, doğal olarak elini taşın altına koymadı.
2007 sonuna kadar kurların düşük olması da yatırımları engelledi. Zira, düşük kur ithalatın daha ucuz olması demekti. Türkiye de üretmek yerine herkes aramalı ve hammaddeyi ithal etmeye başladı. Sanayi sektörü girdilerinin yüzde 70’ini ithal etti. Üretim ithalata bağımlı hale geldi. Bunun içindir ki, küresel kriz yanında Türkiye de özel olarak da kur artışı, 8 aydır sanayi üretimin sürekli düşmesine neden oluyor.
Türkiye’nin İhracat malının da yüzde 70’i ithalat girdisi idi. Dünyada talep azalması yanında Türkiye de kur artışı ihracatı da dolaylı yoldan olumsuz etkiledi. Oysaki kur artışı halinde ihracatta rekabet gücü artar.
Türkiye maalesef ekonomik krizi en ağır yaşayan ülkedir. Bankaların yüksek karlar sağlamasına bakarak Türkiye’nin krizi hafif atlattığını söylemek doğru değildir. Zira bankaların kredilerden yüksek faiz alması sanayi sektörünü sektörü daha zor duruma sokmuştur.
Son sekiz aydır sanayi küçülmektedir. Bu nedenle işsizlik artmıştır.
Örneğin, Mart ayında Sanayide aylık ciro endeksi, bir önceki yılın aynı ayına göre, eksi yüzde 13.8 oldu. Aylık sipariş endeksi de eksi yüzde 19.8 oldu.
Daha da önemlisi, Sermaye malı imalatı sipariş endeksi eksi yüzde 29 oldu. Bu endeksin yüzde 29 oranında düşmesi yatırımların yapılmadığını göstermektedir.
2009 yılının ilk 4 ayında, Bankalar sanayide 51 fabrikaya el koydu. Satılığa çıkardı. 2 bin 744 gayrimenkulu haciz etti.
Bankalar yüzde 11 ile topladıkları (yıllık bileşik yüzde13) sanayi sektörüne yüzde 30 faizle kredi olarak veriyorlar. Bu şartlarda sanayide hem yatırım olmaz. Hem de çoğu firma zora girer.
Bu yanlışın tek sorumlusu hükümettir. Hükümette başını kuma sokmuş. Başbakan teğet işleriyle gündemi değiştiriyor.