POPÜLİZMİN ANA VATANI TÜRKİYEDİR…

Bütçe açığı, geçen seneye göre 13 kat arttı. Resesyon dönemlerinde ekonomiyi canlandırmak için bütçe harcamaları artar. Özellikle yatırım harcamaları, reel sektörü teşvik harcamaları ve satın alma gücü aktarılması için çiftçiye ve esnafa destekler artar.

 

AKP iktidarı, yukarıda söylediklerimizin hiç birini yapmadı. Örneğin yatırım teşvikleri geçen yıla göre yarı yarıya azaldı.

 

AKP iktidarı bütçeyi seçim harcamaları için popülist harcamalar için kullandı. Aslında yaptığı kılıfına uydurmadır. Gerçekte bütçeyi bu şekilde çar-çur etmeye hakkı yoktur.

 

Bu güne kadar gelen tüm hükümetler, popülizm yapmıştır… AKP’ nin farkı, bütçe ve devlet imkanlarını sanki partinin imkanlarıymış gibi kullanmış olmasıdır.

 

 

 

Popülist politikalar halkı istismar etmektir.. AKP bütçeden altyapı yatırımı yapmadı… Gereği kadar eğitim ve sağlık yatırımı yapmıyor… Buna karşılık, popülizm yapmak için özelleştirme gelirleri ve vergi gelirlerini kullanıyor.

 

Hükümetler vatandaşa kömür dağıtabilir… Gıda yardımı yapabilir. Bunlar yasada var. Hükümetler bu yardımları yine vatandaşın verdiği vergilerle yapıyor.

AKP iktidarından önce iktidara gelen hükümetler de istemiş olsalardı bu yardımları yaparlardı. Yapmadılar… Ancak AKP’de bu yardımları cebinden yapıyormuş gibi halka iane veriyormuş gibi istismar ediyor…


Türkiye de popülizme karşı toplumsal tepkiler yetersiz kalıyor. Bunun nedeni geçmişten bu güne yapılan popülizmi artık halkın kanıksamış olmasıdır.


Örneğin 1950-1960 arasında iktidar olan DP döneminde,1950 -1953 arasında Merkez Bankası’na Türk Lirası yatıran herkes  ithalat yapıyordu. Dövizi Merkez Bankası buluyordu… Bu nedenle İthalat vurguncuları çıktı… Sistem iki yılda tıkandı. Türkiye döviz sıkıntısına girdi. Demokrat Parti, yetinmedi Milli Korunma Kanunu çıkardı… Ve piyasayı dinamitlemiş oldu.

 

1963-1980 arasında, Türkiye’de dışa kapalı, ithal ekonomisine dayalı politikalar uygulandı… Bu politikalar da kriz getirdi… 1972 krizi yaşandı… 1974 petrol krizinden etkilendik. Ve nihayet 1980’e doğru Türkiye elli sente muhtaç oldu.


Planlı dönemde büyüme ve krizler iç içeydi. Ancak dikkat çeken bu dönemde kullandığı eksi faizle sanayicinin spekülatif bir şekilde zengin olmasıydı… Daha önemlisi devlet elinden zenginler yaratılmasıydı.


Bu dönemde, demir çelik ve kâğıt tahsisleri, çok zengin yarattı. Torpilliler Hükümet’ten Seka’ ya ait veya Karabük’e ait sübvansiyonlu fiyattan kâğıt ve demir tahsisleri alıyordu. Bu tahsisleri kapıda satıyor ve yüksek kârlar elde ediyorlardı.


1980 sonrasında, planlı dönemin aksine Türkiye dışa açık piyasa ekonomisine geçti… Bu dönemde de krizler durmadı.. Bu yakın dönemi hepimiz yaşadık. Krizler daha sıklaştı. Bu dönemde de ekonomide yolsuzluk ve vurgunlar bitmedi.. Banka imtiyazları en çok bu dönemde verildi.

 

2001 krizinde bankaların 100 milyar lirayı geçen milletin sırtına yüklenen zararlarının altında rasgele dağıtılan bu imtiyazlar var. Yatırım ve kredi teşvikleri tam bir yolsuzluğa dönüştü… Yarım kalan yatırımlar arttı.


Sonuç şudur: Türkiye’de son 57 yıldır, birbirinden çok farklı politikalar uygulandı… Buna rağmen kriz potansiyeli bitmedi. Bunun tek nedeni, siyasi iktidarların yolsuzluğu kullanacak bir ortam bulmalarıdır. Bakıyorsunuz fakir bir belediye başkanı veya başkan yardımcıları sonunda Karun kadar zengin oluyor. Ancak politikada daha iddialı oluyor.

Halk bu yanlışları görmediği sürece, popülizm devam eder.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir