1932 yılından sonra devletçilik uygulaması birinci ve ikinci sanayileşme planlarıyla başarılı oldu. Birinci sanayileşme planı 1933- 1938 arasındaydı. Plan çerçevesinde yapılan sanayi ve altyapı yatırımları öngörülenden de fazla oldu. AKP’ nin sata-sata bitiremediği altyapı yatırımları ve KİT’lerin çoğu bu dönemde yapıldı.
İkinci sanayileşme planı, ikinci dünya savaşı hazırlıkları ve kaynakların savunmaya ayrılması nedeniyle birincisi kadar başarılı olmadı.
1960’lı yıllardan sonra “Karma Ekonomik Model” uygulandı. Bu modeli düzenleyen beş yıllık kalkınma planları, kamu sektörü için emredici, özel sektör için yol gösterici idi.
Beş yıllık kalkınma planları, 1970’li yılların ortalarına kadar yüksek büyüme sağladılar. Oysaki planlı döneme geçişte, o zamanki liderlerin birisi, “Plan mı? Pilav mı?” tartışması çıkarmıştı.
1980 sonrası, karma ekonomik model yerine, dışa açık liberal ekonomik kalkınma modeli getirildi. Rahmetli Özal da planlamadan geldiği için, beş yıllık planları da rafa kaldırmadı. Makro planlama çerçevesinde, turizm gibi bazı sektörleri öncelikli sektör olarak ilan etti ve teşvik etti.
Gemi sanayi, turizm sektörü bu teşviklerle gelişti.
AB ile Gümrük Birliği Anlaşması, IMF ile yakın ilişkiden sonra Devlet Planlama Teşkilatı ve beş yıllık planlar yalnızca rafları süslemeye başladı.
Her bakana bir plan
Kafasına esen kendi planını yapmaya başladı. Bir anlamda plan anarşisi doğdu. Bunu AB ve IMF bilerek yaptı. Zira IMF için önemli olan Türkiye’nin sanayileşmesi değil dış borcunu ödemesiydi. AB için önemli olan ise Türkiye ile olan dış ekonomik ilişkilerden daha kârlı çıkmaktı… Türkiye’ye mal satmaktı. Türkiye üreten bir ülke olsaydı, AB’nin satacakları da azalırdı.
Maliye “orta vadeli mali plan” yapmaya başladı. Hazine müsteşarlığı “stratejik plan” yaptı. Yani pilav masum kaldı… Plan işi çorbaya döndü.
Yetmedi… Şimdi Nazım Ekren de mikro plan yapacağını söylüyor.
Planlama aynı zamanda özel ve kamu sektörü arasında, kamu sektörünün kendi içinde ve sektörler arasında koordinasyona yardımcı olmaktır. Bu yolla ancak ekonomideki kıt kaynakları en verimli sektörlere ayırmak mümkün olur. Kullanılacak iktisat politikası araçları, mali politika araçları da bu makro plan içinde bir biri ile uyumlu olarak tarif edilir.
Yıllık uygulamalar da yine bu plana uygun yıllık programlar çerçevesinde yapılır.
Bir devletin, bir planı olur. Kamu kurumları bu plana uyar. Her bakanlık veya müsteşarlık ayrı bir devlet gibi davranırsa, anarşi olur.
Hazine’nin stratejik planı
Hazine devletin kasasıdır. Devlet adına borç idaresini yürütür. Devletin ne yapacağı, ne kadar borçlanacağı, makro planlarda vardır. Hazine neyin stratejik planını yapıyor?
Müsteşarlığın açıkladığı stratejik öncelikler şöyle sayılıyor…
Kamu mali varlık ve yükümlülük yönetimi…
Zaten Hazine’nin görevi budur… Bu görev yasayla verilmiştir. Hazine’nin görevini yazıp altına da stratejik plan demesi komik değil mi?
Yatırım ortamı ve yatırımlarda devlet yardımları…
Yatırım ortamını Hazine mi hazırlar?.. Yoksa ekonomik istikrar mı hazırlar?.. Ekonomik istikrar için, Hazine yetmez. Hazine’den önce hükümet, uygulanmakta olan politikalar gelir. Hazine’nin yatırımlar için para dağıtması, yalnızca kasa olmasından ileri gelir. Yoksa hangi sektörün, ne şekilde ve ne zaman destekleneceği, kararnamelerle belirlenir.
Hazine bir başka stratejik öncelik olarak, sigortacılık sektörü ve özel emeklilik sistemini sayıyor… Yani sektörel plan yapıyor!
İktisat açısından bakarsan bu işlere “akla ziyan işler” denilir.