Bundan 798 yıl önce, 1215 yılında İngiltere’de imzalanmış olan Magna Carta Libertatum (Latince: “Büyük Özgürlük Fermanı” ) diyor ki: “Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır ”
Bağımsızlık ve özgürlük insanlığın ayrılmaz karakteridir. Bunun içindir ki, Rus ve Çin halkı Marksizm’in tek parti baskısı altında uzun süre kalamadı.
Bugün eğer Türkiye’de 8 asır gecikmiş bir Magna Carta ilan edilecek olsaydı, herhalde aşağıdaki taleplerle donanmış olurdu:
I) Demokrasi
* Modern Türkiye ancak ve ancak, bireyin hukuki, ekonomik ve sosyal haklarının en üst düzeyde tutulduğu, devlet olanaklarının toplumun kalkınması ve ülkenin sosyal gelişmesi için kullanıldığı, halkın siyasi tercihlerine, dolaylı veya dolaysız etki ve müdahalenin olmadığı, çoğunluğun azınlığa tahakküm edemediği, milli değerlerin ve ulusal çıkarların ön planda tutulduğu bir demokrasi anlayışı içinde daha güçlü olacaktır.
* Laiklik anlayışının demokrasi içinde, dine değil, dini tahakküme ve istibdada ve insan istismarına karşı bir duruş olarak algılanmalıdır. Laikliğin olmadığı bir Türkiye’de demokrasinin de olmayacağı çok açıktır. Dinimiz bünyesinde, ibadet yanında sosyal ilişkileri yöneten yasaları da barındırır. Laiklik, hem dinin siyasi amaçla istismarını önler, hem de dinin devlet işlerinden ve yönetimden uzak tutularak daha saygın kalmasını sağlar. Kaldı ki uygulamada halkı Müslüman olan ülkelerde laiklik olmadan demokrasinin olmayacağı denenmiş bir gerçektir.
II) Hukuk ve Adalet
* Hukukun evrensel fonksiyonu, toplumsal yaşamı düzenleyip insanların barış ve güvenlik içinde bir arada yaşamalarını sağlamaktır. Hukukun idesi ve ideali adalettir. Adalet, “bir eşitlik düşüncesi” dir.
* Hukuk ve adaleti siyasi etkiden ve siyasi vesayetten uzak tutmanın yolu da halkın bilinçlenmesi ve doğrudan denetim yapmasından geçer. Adaletin geçmişin bir rövanşı olarak dizayn edilmesi, barış ve güvenlik için tehdittir. Toplumsal ayrışma yaratır. Türkiye’de hukuk,yargı ve adalet, nsanları mutlu eden, onları rahatlatan ve toplumu ferahlatan bir alan olmalıdır.
III) Özgürlük
* Geçmişte ve bugün insan özgürlüğü, birçok ülkede siyasi anlayışların bir aracı olarak kullanılmıştır. Birçok ülkede özgürlüğün kullanılmasında fertlerin hür iradesi ipotek altına alınmış, siyasi anlayışlar empoze edilmiş ve özgürlük üstünde çevre baskısı yaratılmıştır. Dünyada ve bizde insanların kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirlemesi önlenmiştir. Bu negatif örnekleri yaşamamak için Türkiye’de insan özgürlüğünün, siyasi iktidarların ve devletin keyfi müdahalelerinden masun bırakılması hedef alınmalıdır. Bireyler, başkalarına bir insan hakkı ihlali yoluyla zarar vermedikçe, istedikleri kararları alabilmeli, istedikleri gibi yaşayabilmelidir.
* Türkiye’de inanç, düşünce ve basın özgürlüğü çağdaş medeniyetler seviyesine uygun olarak yeniden tarif edilmelidir.
IV) Ekonomik ve Siyasi Kimlik
* Ekonomide cari açık, dış borç ve yabancıya varlık satışı gibi sorunların ülkenin potansiyel ekonomik gücünü zayıflatması riski önemsenmeli ve önlenmesi için ülke çıkarlarını ön planda tutan iktisadi anlamda ulusal politikalar gündeme gelmelidir.
* Siyaseti günlük ağız dalaşından çıkarıp, Türkiye’ye yakışır hedefler için proje yarışı haline sokulmalıdır. Ülkenin bölünmez bütünlüğüne zarar verebilecek yanlışlar tarafsız medya ve halk tarafından denetlenmelidir.
* Yurtta sulh, cihanda sulh hedefini koruyarak, tam bağımsız ve kişilikli bir dış politika uygulanmalıdır.