Avrupa Birliği kuruluşunda, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET ) şeklinde bir ekonomik birlik olarak kurulmuştur. Ancak bu gün gelişmiş ve medeni olmanın tam karşılığı olarak, insan hakları ve demokratik özgürlükleri kabul etmiştir. Avrupa Birliğinin artık temel insan hakları politikası ‘’insan haklarına saygı, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir dünya inşa etme ve barış ve istikrarı teşvik etme müşterek kararlılığı üzerine kuruludur. Bu ilkeler Avrupa Birliği’nin tüm iç ve dış politika unsurlarının temelini oluşturmaktadır.’’
Avrupa Birliği Türkiye olan dış ticaretinden dolayı her sene 15 milyon dolar fazla vermektedir. Yine Avrupa Gümrük Birliğinden dolayı daha karlı çıkmıştır. Buna rağmen, aynı AB Türkiye de insan hakları ve özgürlükler konusunda yanlış gördüğünde tepki gösterebilmektedir.
Aslında, günümüzde yalnızca ekonomik değil, siyasi konjonktürde inişe geçti. Dünyayı bekleyen en büyük tehlike, insanların, insan hakları ve demokratik özgürlüklerini kaybetmesidir.
Maalesef insanlık tarihi demokrasi için büyük savaşlar vermiş, bedel ödemiştir. Ne yazı ki, geldiğimiz noktada birçok gelişmiş ülkenin sömürü ve çıkar hırsı, dünyada insan hakları ve demokratik özgürlükleri giderek yok olmasına neden olmaktadır.
Küreselleşme sürecinin zengin ve fakir ülke farkını artırması, aynı zamanda dikta rejimlerini de beslemektedir. Geçim derdine düşen insanlar, siyasi istismarlara ve vaatlere daha kolay inanmaktadırlar.
Dünyada demokratikleşme artmışken, petrol ve kur savaşları ile Arap baharı ile son yıllarda gerilemeye başlamıştır.
Freedom House ( Dünya Özgürlükler evi ) her sene bütün ülkelerde anketler yapmakta ve insan hakları ve demokratik özgürlükler endeksi yayınlamaktadır. Ülkeleri aynı ülkede yaptığı anket sonucuna göre, İnsan hakları ve demokratik özgürlükler açısından, Özgür, yarı özgür ve Özgür olmayan ülkeler olarak tasnif ediyor.
Dünya da 1985 yılı ile 2005 arasında, özgür ülke sayısı 25’ten 38’e çıkmıştır. Ne var ki son on yılda yeniden 31’e gerilemiştir .(Aşağıdaki tablo )
Neden böyle oldu sorusuna gelince… Bunun iki temele nedeni var…
Birincisi, Avrupa Dışındaki gelişmiş ülkelerin ve özellikle ABD’ nin ve gelişmekte olan bir ülke olmasına rağmen petrol ve doğalgaz imkanları olan Rusya’nın çıkar hesaplarını demokrasiden daha önde tutmalardır.
Demokrasi konusunda ambargo koymalarına rağmen, başta ABD ve Gelişmiş ülkelerin petrol ve çıkar hesapları, birçok gelişmekte olan ülkede demokrasinin ikinci plana gerilemesine neden oldu. Arap baharı ise bu çıkar hesaplarının demokrasi kılıfına sokulmuş bir projesidir.
İkincisi iç siyasi hesaplar ve istismarlardır. Zira Önce Küreselleşme süreci ülkeler arası iletişimi de artırdı. İnsanlar demokratik ülkelere bakarak daha çok demokrasi talep etmeye başladılar. Bu süreçte demokratik ülke sayısı arttı. Ancak aynı zamanda spekülatif sermaye tekeli, cari açık yoluyla, faiz ve kar transferi yoluyla bazı ülkelerden kaynak çıkışana yol açtı ve zengin-fakir ülke farkı açıldı. Zengin-fakir farkının açılması, dikta rejimlerini de besledi. Çünkü geçim derdine düşen insanlar, siyasi istismarlara ve vaatlere daha kolay inandı.
Diktatörler bir defa devleti ele geçirince, kolay kolay bırakmaz ve sonuçta ülke kaynakları ve vasıflı insan gücü yurt dışına çıkar ve ülke daha çok yoksullaşır.
Geldiğimiz noktada,
1)Türkiye eğer demokrasi ve insan haklarını korumak istiyorsa, AB’ yi gözden çıkarmaması gerekir.
2)Birleşmiş Milletlerin Demokrasi kaybını dikkate alması ve çözüm üretmesi gerekir. Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyi beş daimi üyesi olan, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin, bu konuda umut vermiyor. Rusya ve Çin’de insan hakları ve demokratik özgürlükler açısından özgür olmayan ülkelerdir. ABD de petrol çıkarlarını ön planda tutuyor.