Dünya Bankası, 2009 yılında gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme hızının 1.7 olacağını tahmin ediyor. Türkiye de ise aynı yıl için büyüme olmayacak. Yüzde 5- 6 dolayında küçülme olacak.
Yunanistan’ın borç sorunu, Avrupa ve dünyada borsaların düşmesine neden oldu. Borsaların aşırı şişmiş olması bir düzeltme için zaten bahane arıyordu. Ancak önemli olan bizim borsamızın daha oynak olması. Diğer borsalara göre daha hzılı çıkıp, daha hızlı iniyor.
Bizim ekonomi neden daha kırılgan oldu? Neden zig- zag’lı bir büyüme yaşıyoruz.
Cevaplar bir güne sığmaz. Birden çok yazıda tartışacağım.
1) Temel sorun plansızlık ve politikasızlıktır. Hükümetin ilan ettiği orta vadeli program, üretime, istihdama dönük olmayan ve kalıcı büyüme sağlayacak politikalardan uzak bir programdır. Son iki yıldır orta vadeli mali programlar da tutmadı. Kamukesimi finansman dengesi bozuldu.
MB’nın ilan ettiği enflasyon hedeflemesi de, üç yıl üst üste bazen yüzde 100’e varan oranlarda, hedeften saptı. Ekonomik resesyon nedeniyle enflasyon hedefi tuttu.
2) Sıcak para ve düşük kur, üretim ve istihdam dengesini bozdu. İthalatın daha ucuz olmasına, ihracatın daha pahalı olmasına neden oldu. Türkiye’nin rekabet gücü düştü ve cari açıkları arttı. Ancak aynı zamanda, üretimde kullanılan aramalı ve hammadde oranı yüzde 70’e çıktı. Aramalı üreten KOBİ’ler, hammadde üreten tarım kesimi, kurdan dolayı daha ucuza gelen ithal malı ile rekabet edemedi. İşletmeler kapandı. Bu nedenle işsizlik arttı.
2009 yılında ekonomik kriz nedeniyle, ithalattaki azalma, üretimde daha büyük daralma yarattı. Sanayi üretim endeksi ve imalat sanayii kapasite kullanım oranı düştü. Sanayi üretim endeksi, Aralık 2009 ayında birdenbire yüzde 25.2 arttı.
3) AKP iktidarı, devleti zayıflattı. Bu nedenle piyasa spekülasyona açık bir yapı kazandı. Aynı şekilde bu nedenle hükümet kayıt dışılığı önlemede yetersiz kaldı. Piyasada haksız rekabet ortaya çıktı.
Eğitim ve sağlık gibi sosyal faydası ağır basan ve ülkenin geleceğini tayin eden yarı kamusal hizmetler, özel sektöre devredilmek üzere programlanıyor. Örneğin, devlet üniversitelerinde full-time uygulması getirildiği halde, vakıf üniversitelerine getirilmedi. Oysaki vakıf üniversiteleri de anayasaya göre kamusal özelliği olan kurumlardır.
4) Sektörel denge bozuldu.MB bankalara doğrudan ucuz döviz kredisi sağladı. Reeskont faizlerini düşürdü. MB’dan kaynak kullanan Bankalar ise, reel sektöre kredi vermekte nazlandı. Hazine kağıtlarını daha kârlı buldukları için devlete borç vermeyi tercih ettiler.
Üstelik reel sektöre işletme kredilerini yüzde 100 kârla verdiler. Bu durum yatırımların azalmasını körükledi. Tüketiciye verdikleri kredileri de, yine yüzde 100 kârla, kredi kartlarında ise yüzde 500 kârla satarak verdiler.
Sonuçta, bankalar ekonomik krizden kârlı çıktılar, ancak aynı zamanda, ticaretin canlanmasını ve yatırımları engelleyerek, ekonomik krizin derinleşmesine yol açtılar.
Bankaların kârı sanayicinin zararı pahasına oldu. 2009 ilk 9 ayda, bankalar yüzde 8.7 büyürken, imalat sanayi yüzde 12.4 küçüldü. Arada 21.3 puan fark var. Kimse bankalar da zarar etsin demiyor. Ancak bankaların kârı, sanayi çökertme pahasına, tüketiciyi soyma şeklinde oluyorsa bu “bankacılık balon yapıyor, sanayi çöküyor, halk fakirleşiyor, denge ve istikrar bozuluyor demektir.
Hemen hemen bütün ülkeler, küresel kriz nedeniyle bankalara destek verdi. Ancak biz herkesten daha önce, 2001 yılından beri bankaları destekledik. Batık bankalar nedeniyle TMSF’nin hazineye borçlarını sildik.
16 Temmuz 2008 tarihli kamu finansmanı ve borç yönetiminin düzenlenmesi hakkında kanunda değişiklik yapılması hakkında kanunun geçici 17 maddesi aynen şöyledir.
“Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun, 31.12.2007 tarihine kadar verilen özel tertip devlet içi borçlanma senetlerinden doğmuş ve/ veya doğacak anapara, faiz, masraf ve gecikme zammından oluşan hazine alacaklarının bütçenin gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin terkini bakanın teklifi üzerine maliye bakanı tarafından yerine getirilir.”