Kurumsal yapı; bir toplumda organize olmuş ve aynı zamanda tarihsel boyut taşıyan toplumsal ilişkiler, insanlar tarafından oluşturulmuş normlarıdır.
Bu normlar aynı zamanda kurumların ve demokrasinin sınırlarını da belirleyen kurallardır.
Geleneksel ve sosyal kurumlar; devlet, aile, eğitim, hukuk, ekonomi, siyaset ve din unsurlarını kapsar.
Devlet, toplumda dirlik ve düzeni sağlayan, aile cinsler arası ilişkileri, ebeveyn ve çocuk ilişkilerini düzenleyen, eğitim bireylerin toplumsal hayata uyumlu bir şekilde katılmalarını sağlayan, bilgi ve beceri veren, ekonomi üretim ve tüketimi düzenleyen, hukuk toplumsal ve kişisel adalet temelinde yasal çerçeveyi düzenleyen, gelenekler ise tarihi geçmişin birikimini gösteren ve laik olmayan ülkelerde din dünyevi ve ahiret ilişkilerini şekillendiren kurumdur.
Bir toplumda kurumsal yapıyı şekillendiren şartlar tartışılabilir. Özellikle kurumsal yapının oluşmasında din faktörü, coğrafi şartlar etkili olur. Ancak bu şartların etkisi kesin sınırlarla belirlenmemiştir.
Geleneksel toplumlarda, kurumların değişmesi ve çağa ayak uydurmasına karşı tepkiler oluşabilir. Bunun nedeni değişmenin getireceği belirsizlik ve bazılarının mevcut kurumsal yapıdan sağladıkları imkânlardır.
Söz gelimi Türkiye‘de dinde reform şiddetli tepki görmektedir. Zira İslami anlayışa göre Kuran nastır. Üstünde tartışılmaz. Bunun içindir ki bir çözüm olarak güncelleşme tartışılıyor.
Kurumlaşma demokrasiyi ve kalkınmayı olumlu etkiler. Demokratik olan ve kalkınmış ülkelerde de kurumsal yapı yerli yerine oturmuş ve fonksiyoneldir.
Türkiye’nin geleceği açısından son on beş yılda özellikle ideolojik bir anlayış içinde değişen kurumlardan, devlet, eğitim, hukuk ve din önemli etkiye sahiptir.
Türkiye için hukukun üstünlüğü, uluslararası sivil toplum örgütleri, Avrupa Birliği ve Venedik komisyonu tarafından tenkit ediliyor tartışılıyor.
Anayasa mahkemesinin 56.yıldönümünde, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Anayasa mahkemesinin verdiği hak ihlali kararını uygulamayan iki alt mahkemenin Anayasaya aykırı davrandıklarını açıkladı.
Türkiye hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığına daha tutarlı yaklaşmalı ve kayıpları hızla telafi etmelidir.
Eğitimde de gerileme var.
OECD tarafından, kendi üyeleri ve diğer bazı ülkeler arasında her üç yılda bir, Uluslar Arası Eğitim Değerlendirme Testi(PİSA ) testi yapılıyor. 2015 yılı için bu testte, Türkiye giderek geri sıralara düştü.
2009 ve 2012 yıllarında Fen ve matematikte katılan 65 ülke içinde 43. ve 44. sıralardaydı. 100 üstünden 66 ve 68 sıralardaydı. 2015 yılında 70 ülke içinde 52. ve 49. sıraya geriledi. Yani 100 üstünden 74. ve 70. sıraya gerilemiş oldu.
OECD ülkeleri içinde Türkiye 2015 PİSA sonuçlarına göre sondan ikinci oldu. Devlete gelince… Bir ekonomide İktisat Politikalarının başarısı ve kaynakların en verimli şekilde kullanılması için, her şeyden önce Devlet – Piyasa arasında optimal bir denge kurulmuş olması gerekir. Baskıcı ve bürokratik devlet sermayenin başka ülkelere çıkmasına ve paralel olarak yatırımların aksamasına neden olur.
Yine Devletin ülke kalkınmasında etkili olabilmesi için devlet yönetiminin şeffaf olması gerekir. Devletin şeffaflığı, aynı zamanda devlet bütçesinin halk adına hareket eden meclisler tarafından denetimine imkan vermekle olur. Bu yolla halkın vergileri ile çarçur edilmemiş ve bütçe kaynakları daha etkin kullanılmış oluyor.
Şeffaf devlette siyasi iktidarlar halka hesap verdiği için, siyasi tercihler de daha doğru yansımış oluyor.
Bir ülkede devlet demokratik ve şeffaf olmazsa, otokrasi baskısı olursa, kalkınma projeleri olumsuz etkilenir. Uzun dönemli sabit sermaye yatırımlarını yerini, kısa dönemli ve spekülatif yatırımlar alır.
Ayrı bir yazı konusu olmakla birlikte özetle; Osmanlıda çöküşü kurumsal alt yapının yetersiz olması hızlandırdı.
Eğer kalkınma niyetinde isek, demokrasi içinde kurumsal yapı’yı çağdaş anlayış içinde geliştirmeliyiz.