Dalgalı kur politikası ile ilgili tartışmalar hızlandı… Nedeni ne olursa olsun, sistemin tartışılması rahatsızlığın bir göstergesidir…
Kaldı ki, özellikle cari açık konusunda IMF’nin de rahatsız olduğu ve arayış içinde olduğu anlaşılıyor.
Kur politikası gökten zenbille inmedi… Elbetteki ters tarafı daha çok kesiyorsa, değiştirmekte kaçınılmaz olacaktır.
Ne yapmalıyız?
1) Türkiye için optimal döviz kuru rejimi seçmeliyiz.
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik konjontürü, mevcut riskleri, ekonomik yapıyı ve piyasa şartlarını dikkate alarak, Ekonomik ve Sosyal
Maliyeti mininize eden bir kur rejimi seçmeliyiz.
Bu rejim ara rejim olarak “döviz sepetinin, iç ve dış enflasyon farkı kadar arttırılmasıdır” (gerçekçi kur rejimi)
Bu rejimde kurlara önce hedef enflasyon ve sonrada gerçekleşen enflasyonun altında kalmamak üzere müdahale edilmektedir. Vadeli işlemlerinde aynı mantıkla çalışması mümkündür.
2) Bu rejime tedrici geçiş içinde:
– Hazinenin iç borçları içinde yer alan dövize natık kağıtlar geri ödenirken, dövizle ödeme yerine; Türk Lirası ile ödenmelidir.
– İhracatın teşviki ve finansmanı için yeni ve daha yararlı yeni bir program yapılmalıdır.
– Merkez Bankası, daha büyük montanlı alımlar yapmalıdır.
– IMF’den yeni döviz kredisi almaktan vazgeçmeliyiz… Yani kredi ve düşük kur afyon etkisi yapmaktadır. Aslında IMF ile stand–by düzenlemesi yapmakta yabancı yatırım sermayesini önlemektedir… Zira, Kim ne derse desin, IMF ile yola devam etmemiz, istikrarsızlığın bir göstergesi olarak algılanmaktadır.
– Hazine kağıtlarının ve takas kağıtlarının, döviz poziyon açıkları yerine konulması önlenmelidir.. Böyle olunca Bankaların gizli pozisyon açıkları oluşuyor. Özellikle Bankalar pozisyon açıklarını döviz yazılı veya dövize endeksli kağıtlarla kapatırsa, bu durum kendileri açısından da risk oluşturur.