Bir musibet (felaket) bin nasihatten yeğdir(iyidir). Belki dünya bu küresel krizden ders alır. Ders almaya da mecburdur… Çünkü küresel ekonomik refah, aslında dünyanın geleceğinden yemesi şeklinde oldu. Şimdi bol yiyenler, yediklerinin bir kısmı ile uzun zaman idare etmek zorunda kalacaklar. Küresel kriz, küreselleşmenin yalnızca propagandaya dayanan, gerçekte ise altının boş olduğunu ortaya koydu.
Ekonomide istikrar, üretim faktörleri arasında kısmen de olsa bir dengeye dayanır. Küreselleşme, global ekonomide faktörel dengeleri bozdu.
Küresel süreçte faktörlerin gelişmesi şöyle oldu:
Sermaye, küreselleşme sürecinde özelleştirmeden veya piyasadan kârlı şirketleri satın alan “Spekülatif sermaye” ile “kısa vadeli sermaye” ve “hedge fonlar” gibi fonlar dolaştı. Özel sektörün borçlanma imkanları arttı. Cari açık veren ülkelerde ekonominin döviz açıkları arttı. Buna karşılık, “Reel yatırım sermayesi” aynı boyutta dolaşmadı. Zira reel yatırım sermayesi, uzun dönemli risk alan sermayedir. Örneğin Türkiye’de reel yatırım sermayesi olarak yalnızca İzmit’te 2004 yılında devletin tahsis ettiği arsaya yapılan bir otomotiv yatırım örneği var. Bazı küçük ortaklıklar şeklinde yeni yatırım sermayesi girdi… Ancak prensip olarak sıfırdan yeni yatırım yapmak için başkaca da yabancı yatırım sermayesi gelmedi.
Türkiye’de risk yüksek olduğu için yabancı sermaye sıfırdan yeni yatırım yapmak için gelmiyor… Örneğin şu sıralarda bir yabancı otel zinciri, Türkiye’de yatırım yapmak istiyor… Ancak sermaye getirmiyor. “Siz oteli yapın, ben işleteyim” diyor.
Emek, faktörüne gelince… İşgücü dolaşmadı. Tersine küresel süreçte sermaye gitsin diye, kısıtlandı. Dünyada ücret farklılıkları arttı. Gelişmiş ülkelere ücret farkından dolayı gizli bir kaynak transferi ortaya çıktı. Örneğin, Çin işçisine ayda 150 dolar vererek ürettiği tekstil gibi ürünlerini ABD’ye sattı. ABD işçisine ayda 4000 dolar vererek ürettiği çeliği Çin’e sattı. Emeğin istismarı, dünyada zengin- fakir farkını artırdı.
Kâr transferi ülkelerin uygulamakta olduğu ulusal politikalara göre, ikili vergi anlaşmalarına göre, sınırlı olabildi. Türkiye gibi ülkeler spekülatif sermayeye taviz verdikleri ve ulusal olmayan günübirlik politikalar uyguladıkları için, yabancı sermayenin amortismanı daha kısa oldu. (Örneğin Telekom’un 3-4 yılda oldu.) AKP iktidarında kâr transferi de yüksek oldu. 2002 ile 2008 arasında Türkiye’den dışarıya kâr transferi 32 milyar dolar oldu.
Toprak mülkiyeti ise, ikili anlaşmalara göre, sınırlı oldu. Örneğin Türkiye’de yabancılar, mütekabiliyet esasına göre ve belirli büyüklüğe kadar
toprak sahibi olabiliyor.
Özetle küreselleşme, spekülatif sermayenin bir icadı oldu ve bu nedenle konjonktürel devresi kısa oldu. Reel yatırım, üretim ve istihdama dayalı bir politikanın uygulandığı dönemlerde konjonktürel devreler daha uzun olmuştur.
Öte yandan, bu süreçte müteşebbis anlayışı değişti. Basiretli tüccar gibi davranan, fizibiliteye önem veren, ciddi yatırım yapan tecrübeli müteşebbislerin yerini, genç finansçılar aldı. Fon yönetenler aldı. Spekülatif piyasa oyuncuları aldı.
Sonuç, dünya küreselleşmeye yeni bir yaklaşım getirmek zorundadır. Faktörlerin dolaştığı bir dünya veya ekonomik sınırların olduğu bir dünyayı tercih etmek zorundayız.