Küreselleşme ekonomik bir hareket olarak başladı ve fakat ister istemez siyasi ve sosyal boyutları da ortaya çıktı. Bu gün, IMF gibi uluslar arası kuruluşlar başta olmak üzere herkes tarafından ve her konuda sorgulanıyor ve çıkış yolları aranıyor. Zira Dünya 2008 de başlayan krizi halen çözemedi. Bizim gibi bazı ülkeler yüksek cari açıklar veriyor. Avrupa borç krizinin etkileri ile eksi büyüme yaşıyor. Zengin devletler daha zengin, fakir devletler daha fakir oldu… Dünyada dolar milyarderi sayısı arttı ve fakat aynı zamanda yoksul sayısı da arttı.
Ekonomik açıdan küreselleşme, finansal akımlar, ticaret, teknoloji değişimi ile bilginin ve işgücünün hareketliliği yoluyla dünya ekonomilerinin birbirleriyle bütünleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu doğrultuda ideal olan, önce mallar, sonra sermaye daha sonra emeğin küresel hale gelmesi olur. Ne var ki, bunlar arasında en fazla sayıda ve miktarda küresel hale gelen finansal sermayedir.
Küreselleşmenin en yaygın ve yoğun olarak yaşandığı alan ise finansal sermayenin küreselleşmesidir. Finansal küreselleşme sürecinde cari işlemler içinde, sermaye hareketlerinde tam serbestleşme, mal hareketlerinde kısmen bir serbestleşme olmuştur. Zira gümrük duvarları gevşetilmiş ve fakat yerinde durmaktadır. Avrupa Birliği gibi ekonomik birlikler kuran ülkeler arasında bile, vergi sorunu nedeniyle, vergi yükü ve mal hareketlerine kurallar getirilmiştir.
Emek faktörüne gelince; emeğin serbest dolaşımı hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Tersine fiilen emeğin hareketi sınırlanmıştır. Çünkü emek yerine sermayenin gitmesi tercih edilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerden emeğin ucuz olduğu ülkelere sermaye hareketi hızlanmış ve uluslararası sermaye gittiği ülkelerde üretim yapmıştır.
Üretimin küreselleşmesi sürecinde işgücü ve / veya başka maliyetleri düşürmek için üretim faaliyetlerini başka ülkelerde yapan çok uluslu şirketler ortaya çıkmıştır. Bu şirketler ana merkeze sahip olup farklı ülkelerde şube, şirket ve iştiraklere sahiptir. Bütün yönetim, organizasyon, pazarlama stratejileri ana merkez tarafından belirlenir ve diğer ülkelerdeki şubeler ise yönetime uygun şekilde hareket ederler. 2011 yılında Global olarak en fazla ciroya sahip olan 500 şirket içerisinde ilk sırada yer alan ABD’ li perakende devi Wal-Mart 421 milyar 849 milyon dolar ciro ile pek çok ülkenin GSYH’sini geride bırakmıştır.
Küreselleşmede göze çarpan bir eğilim de, devletin fonksiyonlarının klasik anlayış içinde sınırlı tutulmasıdır. 1980’li yıllardan itibaren tüm dünyada liberal ekonomik düzen, serbest piyasa ekonomisi giderek yaygınlaşmıştır. Bu süreçte devletin ekonomideki payının sınırlanması ve küçültülmesi ve bu şekilde piyasa ekonomisine daha fazla işlerlik kazandırılması görüşleri önem kazanmıştır. Dünya ticareti giderek serbestleşmiş, uluslararası ekonomik ilişkilerde eski korumacılık anlayışının yerine serbest ticaret görüşü benimsenmiştir.
Ne var ki, Küreselleşmenin geldiği noktada ortaya çıkan yanlışlarından birisi de, devletin yanlış anlaşılmış olmasıdır. Korumacılık ile devletin piyasayı düzenleyici ve rekabet ortamının yaratılmasındaki etkinliği birbiri ile karıştırılmıştır. Ayrıca piyasa ekonomisi içinde üretimde ve hizmet arzında, devlet ve özel sektör işbirliği içinde ve birbirinin tamamlayıcısı konumundadır. Söz gelimi otomobili özel sektör yapar ve fakat yol, altyapıyı devlet yapar.
Devletin dışarıda tutulması ile küreselleşme sürecinde, spekülatif sermaye hareketleri artmış ve piyasa düzenini bozmuştur. Piyasa spekülatif bir yapı kazanmıştır. Yine finans sektörü, reel sektörü temsil etmekten uzaklaşmıştır. Finans sektörünün balon yapması bu anlamdadır. Nihayet, devlet kontrolünün zayıflaması, kartelleşmeyi doğurmuştur. 2008 ABD finansal krizinde bu söylediklerimizin tamamı, krizin çıkmasının ana nedenleridir.