Küreselleşmeden önce bütün ülkeler hem Gayri safi Yurt içi Hasıla (GSYH) hem de Gayri safi Milli Hasıla (GSMH) hesaplarını yayınlarlardı.
GSYH, bir ülkede yerleşik olan üretim birimlerinin yurtiçi faaliyetleri sonucu, belirli bir sürede, yaratmış oldukları katma değer toplamıdır. GSMH ise bu GSYH’ ya dış alem faktör gelirlerinin eklenmesiyle bulunur.
Dış alem faktör gelirleri eksi ise GSMH daha küçük çıkar.
Bazı ülkeler GSMH’ da yayınlıyor. Türkiye bunu yapmıyor… Yayınlarsa küreselleşmeden sonra Türkiye’nin kaybettiği daha net anlaşılır.
Aslında uygulanan yanlış politikalar sonucu bile bile verdiğimiz cari açık bir yıl içinde dış ekonomik ilişkilerden dolayı ortaya çıkan kaybımızı gösteriyor… Yetmedi… Daha acısı da servetimizi de kaybediyoruz. Altyapının önemli bir bölümü, bankaların yarısını, büyük yatırımları da yabancı sermayeye devrettik.
Yabancı sermaye, fabrikayı veya Telekom gibi altyapı yatırımlarını sırtlayıp götürecek değil… Ancak sorun yatırımı götürmek değil, sorun yatırımın gelirini götürmek… Sorun bu yatırımlarda bizim gençlerimiz, bizim uzmanlarımız yerine yabancıların çalışması ve yine sorun bu işletmelerin kullandıkları aramalı ve malzemeyi, dışarıdaki kendi işletmelerinden getirmesidir.
Bu yolla zaten yatırımı üç- beş yılda yatırımı götürmüş sayılıyorlar. Örneğin Telekom getirdiği 6.7 milyar dolar sermayeyi beş yılda geri aldı. Şimdi Telekom 15 yıl daha karını dışarıya götürecek. Yani 3 Telekom daha götürecek.
Gelişmekte olan ülkeler bu nedenle küresel süreçten daha zararlı çıktı. Gelirleri yabancıya gidiyor. Servetleri yabancının oldu. Zira Spekülatif yabancı sermaye işleyen karlı yatırımları ve bankaları satın aldı.
Spekülatif yabancı sermaye ile Türkiye’de sıfırdan yatırım yapan, istihdam yaratan yabancı sermaye girişini birbirinden ayırmak gerekir.
Kar ve faiz transferi, sonunda ülkenin fakirleşmesine neden olur. İşte küreselleşmenin görünmeyen yanı budur. Bazı gelişmekte olan ülkelerden, zengin ülkelere olan bu kaynak transferi… Bu transferi bu gün anlayamayız… Ancak ülke giderek fakirleştikten sonra patlar.
Sivrisinek sokarken deriyi uyuşturuyor. Farkına varmıyoruz. Acısı sonradan ortaya çıkıyor. Spekülatif yabancı sermaye ile sıcak para da aynı etkiyi yapıyor. Bu gün ithalata dayalı yüksek büyüme yaşıyoruz. Büyüme için yaptığımız ithalat açığını borçla kapatıyoruz. Bu borçları ve faizini öderken, daha çok cari açık ve daha çok kaynak kaybedeceğiz. Sattığımız varlıkların karı zaten her yıl çıkıyor.
Küreselleşmenin fakirlik tuzağı iki yönlü çalışıyor…
1) Fakir ülkelerden zengin ülkelere, yukarıda ifade ettiğim gibi etkisi bu gün anlaşılmayan kaynak transferi oluyor. Fakir ülke daha çok fakirleşiyor. Zengin ülke daha çok zenginleşiyor.
2) Aynı ülke içinde, zengin-fakir farkı artıyor. Bunun içindi ki, Türkiye’ deki milyarder sayısı Japonya’ dan daha çoktur.
Tunus’ta ve Mısırda halk isyanı, bu sürecin getirdiği bir sondur. Dikta rejimler veya satılmış hükümetler, ABD gibi zengin ülkelerle işbirliği yapıyor. Gizli gizli halkını soyduruyor. Varlıklarını, karlı işletmelerini yabancıya satıyor… Sonunda işsizlik ve yoksulluk artıyor. Ve patlıyor.