KÜRESEL KRİZE KARŞI ALINACAK TEDBİRLER

Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurul Tutanağı
23. Dönem 3. Yasama Yılı
2. Birleşim 07/Ekim /2008 Salı

 

 

 

BAŞKAN – Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2’nci Birleşimini açıyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, küresel krize karşı alınacak tedbirlere ilişkin söz isteyen İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’a aittir.

Buyurunuz Sayın Korkmaz. Süreniz beş dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul)

– Teşekkür ederim.

 

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, küresel süreçten en yüksek cari açığı vererek en zararlı çıkan ülke oldu, eğer önlem alınmaz ise bu defa da küresel krizden en fazla kan kaybeden ülke olacaktır. Maalesef, Türkiye’de kriz maliyetinin derin ve kalıcı olacağını gösteren unsurlar bulunmaktadır. Bunların başında Hükûmetin beklentileri iyi yönetemiyor olması gelmektedir. Hükûmet, küresel kriz önünde ve yaşadığımız üretim ve istihdam sorunları karşısında bugüne kadar inandırıcı ve ikna edici bir program ortaya koyamadı, tersine “Alınacak önlemler varsa alınır.” şeklinde yuvarlak laflar ekonomik beklentileri olumsuz etkiledi. Kriz kapıda iken “Fabrikaları Doğu’ya taşıyın.” şeklindeki bir önlemi kimsenin ciddiye alması mümkün değildir. Öte yandan, Hükûmet terörle, anarşiyle mücadelede güven vermedi ve nihayet yolsuzluğun belgeli boyutta tartışılması kamu vicdanını rahatsız etti, güven bunalımı doğurdu. Bu sorunun temel çözümü siyasi iktidarın değişmesidir ancak kriz kapıda iken acil olarak uzun vadeli program yapmak ve kısa vadeli önlemler almak şarttır. Uzun vadeli dinamik bir yapısal dönüşüm programı hazırlanarak ekonomik ajanlar ikna edilmelidir. Bu planın hedefleri şunlar olmalıdır:

Ekonomide reel sektör ile aşırı şişen ve hatta balon yapan finans sektörü arasındaki denge yeniden sağlanmalı, bu aşamada reel sektöre konjonktürel canlanmayı ve büyümeyi sağlayacak şekilde destek verilmelidir.

Devleti yeniden yapılandırmak ve güçlendirmek gerekir.

Kamu hizmetlerinde toplumsal yararı öne çıkarmak gerekir. Bunun için de devletin altyapı yatırımlarını yapması gerekir. Özellikle eğitim ve sağlığa devletin daha çok kaynak ayırmasının ve bizzat bu hizmetleri yapmasının gereği son sosyal güvenlik yasası ile Türkiye’de artık iyice anlaşılmıştır.

Doğal tekellerin ve sosyal faydası yüksek olan altyapı yatırımlarının özelleştirilmesinden vazgeçmek gerekmektedir.

Devletin ekonomiye yalnızca finans penceresinden bakmasına son vermek gerekir.

Devlet Planlama Teşkilatına daha fazla işlerlik kazandırmak gerekir.

Hazinenin bütçe açıklarını gizleme aracı olarak kullanılmasının önüne geçilmelidir.

Devlet borçlarının tasfiyesi hazineden ayrı bir borç idaresi kurumuna verilmelidir.

Merkezî devlet ve mahallî idareler arasındaki yetki ve sorumluluk yeniden tarif edilmelidir.

Devlette şeffaflık getirilmeli, ihale yasası yolsuzluğa imkân vermeyecek şekilde yeniden düzenlenmeli ve tüm kamu kurumları bu kapsama alınmalıdır.

Üretimde yüzde 70’e çıkan ithal ara malı girdi oranını düşürmek gerekir.

Bu plan dışında hızlı olarak yapılması gereken ekonominin potansiyel döviz açığına bir çözüm getirmektir. Bu potansiyel döviz açığını kapatmak için -gerek cari açık gerek dış borçlanma gerekse kısa vadeli borçlar, bu açıkları kapatmak için- alınması gereken kısa vadeli tedbirler şunlar olmalıdır:

Türkiye’de yerleşik veya dışarıda yerleşik Türk vatandaşlarının tasarruflarını Türkiye’ye çekmeliyiz.

Bunun için, Hükûmet sıcak parayı açıkça tercih etmekten vazgeçmelidir. Sıcak paraya verdiği sıfır vergi gibi avantajları Türk vatandaşlarının tasarrufları için de vermeli ve rekabet eşitliği sağlanmalıdır.

Mevcut uygulamada tasarrufların yurt dışına çıkması daha kolaydır. Kara para ve teröre destek gibi yasal olmayanlar hariç dışarıdan gelecek Türk vatandaşlarının tasarruflarına kolaylık sağlamak gerekir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız. Buyurunuz.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) – 50 bin YTL üstü güvence dışında, mevduattan tespit edilecek bir sigorta primi kesilerek isteyen mudinin mevduatının tamamı güvence altına alınmalıdır.

Dalgalı kur sisteminin altı aylık bir geçiş sürecinden sonra tamamen bırakılması, yerine kontrollü kur sisteminin ikame edilmesi gerekiyor. Bu süreçte Merkez Bankası, döviz ihaleleri yoluyla döviz kurlarının zaman içinde aşırı artışına yahut aşırı düşüşüne müdahale etmelidir ve istikrarı sağlamak için gerekli önlemleri almalıdır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Hükûmet adına, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Şimşek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yakın dönemde hain saldırıda şehit olan bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara da Allah’tan acil şifalar diliyorum, yakınlarına da sabırlar diliyorum.

Tabii, dünya çok büyük bir krizle karşı karşıya ve kriz hiç kimsenin tahmin edemediği kadar derin ve büyük. O açıdan, değerli hocamızın önerileri için teşekkür ediyorum kendisine. Yalnız, bir konuda farklı düşünüyoruz. Tabii ki hiçbir ülke, hiçbir firma ve hiçbir birey dünyada yaşanan ve bu kadar yüksek boyuttaki bir krize karşı bağışık değildir. Hepimiz, Türkiye dâhil olmak üzere, belli ölçüde etkileneceğiz. Bunu başından beri söylüyoruz. Yalnız, Türkiye’ye etkileri en aza indirmek için, en az bir seviyede tutmak için de gerekli olan birçok şeyi yaptık, yapıyoruz.

Bakın, sadece ve sadece son sekiz ay içerisinde aslında uzun vadeli, dinamik bir programın bütün unsurlarını ortaya koyduk. Bir istihdam reformu yaptık. Amaç, Türkiye’deki şirketlerin rekabet gücünü artırmak; amaç, o istihdam reformu çerçevesinde istihdamı artırmak, teşvik etmek ve aynı zamanda kayıt dışılığı azaltmak. Bir enerji piyasası reformu yaptık. Amaç, arz güvenliğini sağlamak; tabii ki, amaç, dışa bağlılığı azaltmak, özellikle ülkenin öz kaynaklarını ön plana çıkarmak. O şu anda uygulamada.

Bir sosyal güvenlik reformu yaptık. Çünkü, bakın, 2009 yılında muhtemelen sosyal güvenlik sistemine piyasadan borçlanarak aktaracağımız para henüz kesinleşmemekle birlikte, hadi 45, belki de daha yüksek, milyar YTL olacak. Türkiye bu genç nüfusuyla bu kadar yüksek açık veremez ve bu nedenledir ki bütün taraflarla bir araya geldik ve bir sosyal güvenlik reformu yaptık. Belki sosyal güvenlik reformu bu açıkları temelden kaldıramayacak ama uzun vadede dengeleri iyileştirmeye yönelik çok önemli bir adım.

Yine, Türkiye’deki en büyük sorunlardan bir tanesi katma değeri düşük olan ürünlerde yoğunlaşmamız. Ne yaptık? Araştırma geliştirme reformu yaptık ve bu sayede hem özel sektör hem kamu kanalıyla daha fazla ARGE, daha fazla yenilikçilik ve daha yüksek katma değerli ürünlere geçiş için bir zemin hazırladık. Yani, aslında orta ve uzun vadeli yeni bir programın bir sürü unsurunu biz ortaya koyuyoruz. Eğitime öncelik veriyoruz. Bütçede en büyük imkânı 2009 yılında da yine Millî Eğitim Bakanlığı alacak. Sağlıkta aslında bir anlamda bir devrim yaşanıyor. Neden? Çünkü on sekiz yaşına kadar bütün vatandaşlarımızın, bundan sonra, ister çalışsın çalışmasın, devlet çalışamayanların primlerini ödeyecek, on sekiz yaşına kadar herkes sağlık sigortası kapsamında olacak.

Reel sektöre de tabii ki desteği artırmamız lazım ve nitekim 2009 bütçesinde -inşallah göreceksiniz- esnafa olan -hazine ayağından ben konuşuyorum- faiz desteğini çok önemli ölçüde artıracağız.

Tabii ki bu krize karşı bağışıklık yok. Fakat bu krizin etkilerini sınırlamak için daha başka ne yapmamız lazım? Bu aslında bir programımızın olduğunu gösteriyor ama ben, daha pratik, biz ne yapıyoruz, ne yapmamız lazım, onunla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Her şeyden önce, aslında biz bu krize şu an bir tepki vermiyorsak, uzun bir süredir temelleri sağlamlaştırmaya yönelik adım attığımızdan dolayıdır. Bakın, bu sene bütçe açığı ve dolayısıyla hazinenin borçlanma gereği hedeflenenin altında olacak. Bütçe açığı hedeflenenin altında olacak ve sadece bu sene değil, son üç dört yıldır, bütçe açığı, Avrupa Birliği tanımıyla, yüzde 1’in altında. Yani, kamu sektörünün borç dinamikleri iyileşiyor, bir endişe kaynağı olmaktan çıkmış ve bu nedenledir ki, dünyada bu kadar büyük bir kriz yaşanırken Türkiye’deki etkileri şu ana kadar son derece sınırlı oldu. Kamu borçlanma gereği son birkaç yıldır eksi, sıfıra yakın devam ediyor.

Bunları koruyacağız. 2009 yılı bütçesinde biz özellikle mali disiplini devam ettireceğiz. Ama bu arada tabii ki altyapı yatırımlarına da öncelik vermeye devam edeceğiz. Bu sene bizim Ulaştırma Bakanlığına verdiğimiz toplam kaynak yaklaşık 5 katrilyon liradır. O nedenledir ki, Türkiye’deki çok şeritli yol miktarı cumhuriyet tarihinde 6.100 kilometre iken, bu sene itibarıyla 14.500 kilometreye çıktı. Demir yollarında yatırım devam ediyor. Son dört yılın ortalama yıllık demir yolu -dört beş yılın ortalama demir yolu- inşaatı 110 kilometreden daha fazla. 1950’den 2002’ye kadar ortalama yıllık demir yolu inşaatı 11 kilometre.

Dolayısıyla, biz, altyapıya tabii ki öncelik veriyoruz. Hem bir yandan yollarımızın kalitesini de artıracağız, demir yollarımızı yapacağız, limanlarımızı da geliştireceğiz. Havacılıkta zaten Türkiye gerçekten yaptığı uygulamalarla çok önemli bir aşama kaydetti. Bütçe disiplini korunacak, öncelik yatırımlara verilecek. Ama tabii ki kaynaklar burada sınırlı. İnşallah, önümüzdeki yıllarda sosyal güvenlik sistemindeki iyileşmelerle birlikte Türkiye, kaynağının daha fazlasını tabii ki o şekilde eğitime, altyapıya harcayabilsin.

Yine finans sistemimizin en büyük bir kısmını oluşturan bankacılık sektörü, Batı’daki, etrafımızdaki birçok ülkeye göre çok daha sağlam ve geçmişle karşılaştırılamayacak kadar sağlam; sermaye yeterlilik oranı yüksek, aktif kalitesi son derece yüksek. Bakın, yılın ilk yarısı itibarıyla problemli kredilerin toplam kredilere oranını genel karşılıkları da dikkate alırsanız yüzde 0,3’tü. Yani hem genel karşılıkları itibarıyla tabii ki iyi bir noktadayız, aktif kalitesi iyi. Sermaye yeterlilik oranında bankalarımızın yüzde 12’lik bir sermaye yeterlilik oranının altına düşmesine biz izin vermiyoruz, düşerlerse şube açmalarına izin vermiyoruz. Hâlbuki yasal olarak gerekli oran yüzde 8.

Yine kârlılık oranları yüksek, yılın ilk yarısı da dâhil olmak üzere ve bizim bankaların anlamlı bir miktarda ne bir açık ne de fazla bir döviz pozisyonu söz konusu. Ha, özel sektör, banka dışı özel sektörde tabii ki bir döviz açığı var, tabii ki uzun vadeli, orta vadeli birtakım borçlanmalar da var. Bu kanaldan bir miktar Türkiye etkilenebilir. Bunun da etkisini minimize etmek için önümüzdeki dönemde birtakım önlemler almamız gerekebilir. Ama şunu söyleyeyim: Yani, şu an itibarıyla gerek bankacılık sektöründe gerek sigortacılık sektöründe Türkiye birçok ülkeye göre sapasağlam devam ediyor.

Türkiye’de rezervler yüksek, doğru. Türkiye’de cari açık yüksek ve cari açığın en büyük kalemi de tabii ki enerji. Bakın, 2002 yılında -tekrarlamakta ben fayda görüyorum- bizim enerji ithalatımız 9 milyar dolardı, bu sene muhtemelen 50 milyar doların altında olmayacak. Türkiye’deki cari açık da o kadar. Tamam, yani büyük bir cari açık, büyük de enerjide dışa bağımlılık. Peki, biz ne yaptık? Bütün hidroelektrik santral projelerini hızlandırmak için özel sektöre su kullanım hakkı karşılığı devrettik. Cumhuriyet tarihinde 13-14 bin megavatlık bir hidroelektrik santral kapasitesi oluşturulmuş. Şu anda 22 bin megavatlık hidroelektrik santrali inşa hâlinde. Rüzgâra öncelik veriyoruz. Nükleerde tabii ilk çaba başarılı olamadı ama onda da tabii ki devam ettirmek lazım.

Türkiye’de rezervler son birkaç yıldır neredeyse 45-50 milyar dolar arttı. Şu anda altın rezervi dâhil en son açıklanan rakam, 79 milyar dolarlık Türkiye’nin bir rezervi var ve Türkiye’de dalgalı kur sistemi bu türden şokların etkisini da azaltacak türden bir sistemdir. Çünkü, tabii ki dışarıda para kaybedenler buradan bir miktar para çekmeye çalışacaklardır. Tabii ki Türkiye’de bir miktar yabancı parası vardır. Biz eğer sabit kur sisteminde olsak, şimdi bunlar o ucuz dolarlarla dışarı çıkma imkânı bulacaklar. Dalgalı kurda piyasa fiyatı neyse ondan çıkmak… Ve bir süre sonra da çıkamayacaklardır. Yani, benim anlatmaya çalıştığım şey şu: Dalgalı kur sistemi, göreceksiniz, esas burada fonksiyonunu gösterecektir.

Türkiye’nin kısa dönemde esas etkileme kanalı tabii ki büyüme olacak. Neden? Çünkü, dışarıdan kredi imkânları bir miktar sınırlanacak, dışarıda büyük bir yavaşlama, belki de resesyon olacak. Dünya ekonomisi muhtemelen yüzde 3 civarında büyüyecek 2009 yılında. Bu da aslında resesyona yakındır. Dünya ekonomisi bu anlamda yavaşlarken tabii ki Türkiye de yavaşlayacak, tabii ki Türkiye’nin pazarlarında daralma olursa bu Türkiye’yi etkileyecek ama biz yine de orta ve uzun vadede Türkiye’nin bundan sonraki çıkışının temellerini hazırlamak üzere reformları yapmaya devam edeceğiz.

Daha yapmamız gereken çok şey var: Eğitimde kalite nasıl artırılır; toprak reformu yoluyla işletme büyüklüğü nasıl artırılır; enerjide attığımız adımların sonuna kadar uygulanması gibi daha yapmamız gereken birçok şey var ama bunların da ötesinde, Değerli Hocama da katılıyorum, kamuda bir idare reformuna, kamuda bir personel reformuna, bir hukuk reformuna da ihtiyaç var. Bunu da hep birlikte yapmamız lazım.

Dolayısıyla, tabii ki bu krize karşı ne bağışığız ne de en kötü biz etkileneceğiz. Çok açık bir şekilde söylüyorum, Türkiye’nin makroekonomik temelleri sağlam. Cari açık var, bu önemli ölçüde bizim kontrolümüz dışında enerji fiyatları ve emtia fiyatlarıyla belirlenen bir açıktır, ama bunu da en az indirmek için, orta ve uzun vadede en aza indirmek için gerekli adımları atıyoruz enerjide olsun, diğer konularda olsun ve orta vadede ben inanıyorum ki Türkiye katma değeri yüksek ürünlere geçecek, enerjide dışa bağımlılığı azaltacak ve bu şekilde daha sürdürülebilir, daha makul bir tasarruf açığıyla yoluna devam edebilecektir.

Bütçe sağlam, para politikası temkinli bir şekilde uzun bir süredir devam ediyor, bankalar sağlam, rezervler yüksek. Bütün bunlar varken Türkiye hakkında bu türden karamsar senaryolara ben katılmıyorum. Ha, tabii ki daha yapmamız gereken çok şey var. Önceliklerimiz belli, bu ülkenin eğitimine, altyapısına biz para koymaya devam edeceğiz imkânlar elverdiğince. Kamunun imkânları elvermezse özel sektörden de tabii ki yararlanacağız. OECD ülkelerinin altyapı yatırım ihtiyacı 27 trilyon dolar 2030 yılına kadar. Nereden bulacaklar? Bulamayacaklar. Türkiye de aynı durumda. O nedenle özel sektörün kaynaklarını da kullanmamız lazım.

Daha fazla zamanınızı da almak istemiyorum ama şu çok açık, Türkiye geçmişle karşılaştırılamayacak kadar sağlam bir yapıda. Konjonktürel biraz kırılganlığımız var, o da cari açık. Dışarıdan finans imkânlarını iyileştirmek için bir düzenleme yapmamız gerekiyorsa yaparız. Onun ötesinde bütçe disipliniyle, şu ana kadar yaptığımız doğrularla yolumuza devam edeceğiz. Türkiye’nin sorunları ne bir günde ortaya çıkmıştır ne bir günde çözülecektir. Sorunların çözümü -Sayın Hocama da katılıyorum- orta, uzun vadeli bir programla olur. O orta, uzun vadeli programın bir tek hedefi vardır, Türkiye’nin rekabet gücünü nasıl artırırız, Türkiye’de insan stokunun kalitesini nasıl yükseltiriz, yani eğitime ne kadar yatırım yaparız, altyapıyı nasıl iyileştiririz ve rekabet ortamını nasıl iyileştiririz. Rekabet ortamını iyileştirerek, verimlilik ve inovasyon yoluyla rekabet gücünü de iyileştirerek tabii ki dünyada daha iyi bir konuma gelerek yolumuza devam edeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şimşek.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir