Küresel krizin boyutunu ortaya koyan en belirgin gösterge dünyada liberal ekonominin lideri olan ABD’nin batık menkul kıymetleri kamulaştırması, maliyetini topluma yaymasıdır. Küresel finans kriz , piyasa ekonomisinin ve son on yıla damgasını vuran küresel sürecin kendi kendi hatalarını yine kendi içinde çözemeyeceğini gösterdi. Ayrıca, her ülkede ve her dönemde piyasa ekonomisinde kriz önleme paketleri, kriz maliyetinin sosyalize edilmesi yoluyla çözülüyor. Krizin maliyeti, kısa dönemde işsizlik şeklinde, orta ve uzun dönemde borç yükü olarak halka yansıyor. ABD’de Bush, kurtarma paketi için halktan özür dileyerek , “Hükümetimiz ülke ekonomisini çok ciddi bir riskten korumaya çalışıyor. Bu planın alternatifi çok yoğun iş kayıpları ve emeklilik fonunun erimesidir ” diyor. ABD, İngiltere, AB ve Japonya’da, piyasaya likidite enjekte etmekle ve mort-gage sistemini kamulaştırmakla, bu kriz önlenebilir mi? Başka bir ifade ile , küresel kriz para politikaları yoluyla önlenebilir mi ? Bu soruya cevap verebilmek için, krizin çıkış nedenlerine bakmak gerekir.
Neden doğdu?
1)Dünya ekonomik konjonktürü, son on yıldır genişleme dönemini yaşadı. Ekonomik konjonktür sürekli genişleme içinde olamaz. Bir yerde tüketim talebi azalıyor. Dayanıklı tüketim mallarında tüketici doyum noktasına ulaşıyor. Ekonominin iç dinamiklerinde enerji bitiyor. Özellikle spekülatif hareketler, kırılganlığı artırıyor. Ekonomik konjonktür inişe başlıyor. Dünyada bu iniş süreci 2007 sonunda başladı.
2) Küresel süreçte sermaye hareketleri aşırı büyüdü. Finans sektörü aşırı şişti. Reel sektörü temsil etmekten uzaklaştı. Sektörel denge bozuldu. Reel sektör ile finans sektörü arasındaki dengenin bozulması, yapısal bir sorundur. Sorun finans sektöründeki aşırı şişkinliği ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle piyasaya likidite enjekte etmek, sorunu kısa süre ertelemekten başka işe yaramaz.
Spekülatif sermaye
3) Küreselleşme faktörel dengeyi de bozdu. Yalnızca spekülatif sermayeye hizmet etti. İşgücü hareketlerinde serbestleşme getirmedi. Fiziki yatırım sermayesi sınırlı kaldı. Hedge fonlarının ve spekülatif fonların saldırısı, piyasaları aşırı kırılgan yaptı. Türev yatırım araçları büyüdü. Piyasada düzen bozuldu, karmaşa arttı ve şeffaflık ortadan kalktı. Belirsizlik ortaya çıktı. Piyasa da dalgalanma başladı. Aşırı dalgalanmayı sistem kendi içinde, kendi dinamikleri ile önleyemedi. Hükümetler önceden de, piyasa ekonomisine ve küresel sürece müdahale olur diye bir önlem almadı. Mamafih, Almanya Başbakanı Angela Markel, Geçen sene Hedge fonlar için G 8’lerin desteğini istediğini ve”bırakın piyasalar kendi başının çaresine baksın” cevabını aldığını açıkladı.
4) ABD Merkez Bankası aşırı para genişlemesi yoluna gitti Bu yol Konut kredisinde balonun şişmesine yol açtı. Geçen yıl, FED eski başkanı , “ABD’de bir dolarlık mortgage karşılığı piyasada 88 dolarlık kağıt dolaşıyor” demişti.
Yoksulluk arttı
5) Küreselleşme süreci, bizim gibi yüksek faizñ düşük kur’a mahkum olan ülkelerde kan kaybına yol açtı. Dünyada zengin ülkelerle, fakir ülkeler arsındaki fark büyüdü. Ülkeler içinde, hem milyarderler arttı. Hem de doğal olarak yoksul sayısı arttı. Ortaya çıkan bu tür yapısal sorunları yalnızca para politikası ve likidite ile çözemeyiz. Likiditeyi artırmak, sorunu bir süre erteler. Kaldı ki , finansal krizin maliyeti hiçbir zaman hesap edilemez. Toksitli kağıtların kimin elinde ve ne oranda olduğunu bilmiyoruz. Zaten krizin başında , 250 milyar dolarlık bir destekle mort-gage sorunu çözülür deniliyordu. Bu gün dünyada finansal kriz için toplam likidite ve kurtarma desteği bu rakamın on katına çıkıyor.
Dünyada büyüme oranlarının düşmesi, işsizliği de fakirliği de artırmaktadır. Oysaki krizden çıkmak ve konjonktürün canlanması için talep artışı gerekir. Gelişmiş ülkeler, dünyada fakirliğin önlenmesini Dünya Bankası’ na havale etmiştir. Oysa Dünya Bankası Başkanı Zoellick , “Gıda fiyatlarındaki artışa acil çözüm gerekiyor. 100 milyon insan aç kalacak” diyor. Dünya Bankası’ na göre geçen yıl buğday ve pirinç fiyatları iki katından fazla arttı. Açlığın artması, tüm dünyada küreselleşmenin getirdiği kaçınılmaz bir sondur. Bu son, sosyal patlamalara neden olmaya başladı. 2008 yılının ilk yarısında Haiti’ de ayaklanmalar oldu. Hükümet düştü. Hindistan Maliye Bakanı, “ayaklanmalar artabilir” diyor. Fransa Tarım Bakanı Sosyal problemler için hükümetin harekete geçtiğini söylüyor. Türkiye’de ise insanlara “pirinç yemeyin” deniliyor!