İKTİSATÇI NAMUSU

Tıp Fakültesinden mezun olan doktorlar, Hipokrat yemini ederler. Hasta her şeyiyle doktora teslim edilir. Doktorun bir yanlışı veya kastı olursa, bir insan hayatı zarar görür.

 

İktisatçı yemin etmez… Oysaki asıl yemini iktisatçının etmesi gerekir. Çünkü bir ülkede ekonomi yönetimi yanlış yaparsa tüm ülke zarar görecektir.

 

 

 

Kaldı ki küreselleşme sürecinde her ülke, ekonomik ilişki içinde olduğu diğer ülkelere karşı rekabette üstün olmak ister. Daha çok mal satıp, daha az mal almak ister. Dış açık veren ülke kaybeder. Fazla veren ülke kazanır.

 

Türkiye AKP iktidarında fazla kaybeden bir ülke oldu. 2003 -2010 yılları itibariyle 8 yılda 219.5 milyar cari açık verdik.

 

Bunun nedenleri arasında, dalgalı kur sistemi de var. Bu sistem Türkiye’yi sıcak paranın spekülatif sermayenin saldırısı altında bıraktı. Sıcak para da kur baskısı yarattı.

 

2001 krizinde birdenbire sabit kur sisteminden dalgalı kur sistemine geçildi. Yani 180 derece farklı bir sisteme geçildi. Oysaki sabit kurdan ara rejim ile kontrollü kur sistemine de geçilebilirdi. Ancak o zaman Türkiye bu kadar cari açık vermezdi. Türkiye ile ekonomik ilişki içinde olan, IMF’ nin patronları olan ülkeler de karlı olmazdı.

 

8 yılda 219.5 milyar dolar cari açığa neden olan sistemi IMF ve Kemal Derviş getirdi. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmiyordu. IMF ve Kemal Derviş Türkiye’ nin zafiyetini kullandı. AKP’ nin hatası aynı sisteme yapışması oldu. Zira bu politikalar günü kurtaran ve fakat Geleceğimizi körleten politikalardır.  Ve bu politikaları getirenler Türkiye’nin kan kaybına neden olmuştur.

 

İktisatçı olmak hem çok kolay, hem de çok zordur.

 

Kolaydır. Çünkü iktisat konusunda konuşmak için iktisatçı olmaya gerek yok. Hemen kısa sürede test edilmesi de mümkün değil. Bunun için tepki de almazsın.

 

Zordur… Çünkü İktisat çok fazla değişkenleri olan ve çok karmaşık bir bilimdir.

 

Daha önemli zorluğu, iç ve dış spekülatörlerin baskısı altındadır. Bu çıkar çevreleri, iktisatçıyı satın almak ister. Bunlara karşı direnmek gerekir.

 

Türkiye’nin gerçek iktisatçıya ihtiyacı var. Çünkü küreselleşme, iktisatta oluşmuş içtihatları yıktı. Ancak yıktığından daha fazla, yeni içtihatlar getirdi. Yeni paradigmalar oluştu. Yeni tabu alanları oluştu…

 

Bu tabular, sermaye hareketlerinde spekülatif sermayenin yüksek karlar elde etmesi ve ülkelerin dış ekonomik ilişkilerde daha kazançlı çıkması için oluşturulmuş tabulardır.

 

Örneğin ‘’küresel dünya da madem piyasa ekonomisi var… o zaman dalgalı kur da kaçınılmazdır ‘’deniliyor.

 

Bu tabuları ancak iktisatçı kırabilir. Bu tabular karşısında İktisatçının soruları olabilir…

 

Örneğin, Ülkesini seven bir İktisatçı “Çin neden yuan’ nın değerini düşürmek istemiyor. Kur savaşlarının nedeni nedir?’’ sorusunu soracaktır.

 

Sıcak paranın kontrol edilmesi veya kontrollü kur sitemine geçilmesi, korumacılık mı? Yoksa ülkenin ulusal çıkarları ve ekonomik istikrar için gerekli bir adım mıdır?

 

Bunlara en doğru cevabı da iktisatçı verecektir.

 

İktisatçı namusu, hangi pozisyonda olursa olsun, doğruyu savunmaktır.

 

Bir başka örnek…  Türkiye de siyasi partilerin bütçeden siyasi amaçlı, gıda veya para dağıtması devletçilik olarak algılanmıyor.  Sosyal yardım olarak algılanıyor.  Ancak aynı kaynaklarla devletin, üretim yapması, yatırım yapması ve yoksula çalışma olanağı sağlaması, sonra da bu yatırımları çalışana devretmesi, devletçilik sayılıyor.

 

Şimdi İktisatçı için zaman, bu tür paradigmaları kırma zamanıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir