10 yıl önce, cari açık sürdürülemez diyorduk… Bu sene de cari açık 35-36 milyar dolar olacak… Nasıl oldu da bu kadar sürdürüldü?
Aslında sürdürülmedi… Bu nedenle dış borç stoku 400 milyar doları geçti… Döviz pozisyon açığı da 400 milyar dolara yaklaştı. Dış kaynak ihtiyacı arttı.. Yabancı yatırım sermayesi yavaşladığı için büyüme düştü. İşsizlik arttı. Fiyat istikrarsızlığı da sürüyor. Yani ekonomik istikrarı sağlayamadık. İşte bunun için cari açık hiçbir ekonomide sürdürülemez. ABD sürdürüyor. Zira Çin rezervlerinde, dünya rezervlerinde olan ve kendi bastığı dolarları düşük faizle alarak, cari açığını kapatıyor.
Öte yandan cari açık hem kırılgan ve istikrarsız bir ekonomik yapının göstergesidir, hem de bizzat cari açığın kendisi kırılganlık ve belirsizlik yaratır.
Bunun için cari açığa daha geniş bir perspektiften, ekonomik istikrar sorunu olarak bakmak zorundayız.
1. Cari açığı çözmek ve istikrar sağlamak için önce kısa vadeli politikaları kaldırıp, yerine ekonomideki tüketim -tasarruf gibi yapısal dengeleri, reel sektör- finans sektörü gibi sektörel dengeleri, üretim faktörleri arasında dengeyi (faktör dengesi ), kurmayı, İstihdam ve gelir dağılımı gibi yapısal sorunları çözmeyi hedefleyen yeni politikalar üretmeliyiz. Bu politikaların koordineli uygulanması ve etkin olması için de dinamik bir planlama yapılmalıdır.
2. Cari açık, iç tasarruf-yatırım açığına eşittir. İç tasarrufları artırmak için önce tasarrufları teşvik etmek gerekir. Bunun için de en iyi yol tasarruflara reel faiz vermektir.
Kamu tasarrufları siyasi iktidarın tercihlerine, yani kararlara bağlıdır. Vergiler gibi cebri tasarrufları artırınca, bu defa özel sektör tasarrufları düşer. Önemli olan kamuda yeni ve ilave kaynak yaratmak yoluyla tasarrufları artırmaktır.
Bu nasıl olur? Atıl duran arsa ve arazilere vergi koymak, şehir rantlarını vergilemek, vergi adaletinin sağlamak yoluyla olur.
3. Yatırım eğilimini artırmak gerekir. Bunun için yatırımların finansmanını kolaylaştırmak gerekir. Bu anlamda bankaların yatırım kredilerine karlılık sınırı getirmek gerekir. Kredilerde aylık faiz uygulamasından, yıllık faiz uygulamasına geçmek gerekir. Aylık faiz aynı zaman da istikrarsızlığın ve oynaklığın bir göstergesi olarak algılanmaktadır. Aylık faiz spekülatörlerin icadıdır.
4. Türkiye de gelir dağılımı en fazla Ecevit döneminde ve şimdi ortaya çıktı. Ecevit döneminde, sabit kur, bankacılık sistemindeki sömürü ve piyasaya aşırı müdahale gelir dağılımını bozdu.
Şimdi ise kontrolsüz para hareketleri, devletin dışlanması, piyasada oligopol yapılar ve kartelleşme, spekülasyonun artması ve nihayet işsizliğin artması gelir dağılımını bozdu.
Kısa vadeli yabancı sermaye hareketlerini, ürkütmeden ve kontrollü bir şekilde yatırımlara yönlendirmek gerekir. Bunun için de AB dahil, diğer ülkelerle ilişikleri geliştirmek ve güven ortamı yaratmak gerekir. Güven ortamı terörünün çözülmesi yanında, Hukuk düzeninin kurulması ve Mülkiyet haklarının güvenceye alınması ile olur.
5. Devletin doğrudan emek yoğun yatırım yapması gerekir. Bu yatırımlar her ilde ve o ilin kaynaklarını değerlendirmek için yapılmalıdır. Çalışanlara maaşın bir kısmı hisse senedi olarak verilmelidir. Sonunda devletin altın hissesi kalır ve fakat sermaye de tabana yayılmış olur.
İstihdam üstünde yüzde 37 den yüzde 50 kadar vergi ve prim yükü var. Bu yükü yüzde 25’e çekmek gerekir. O zaman kayıt dışı istihdam da azalır ve devlet gelir kaybetmez.
6. Para ve kur poltikası değişmelidir. Kur istikrarı hedeflemeliyiz. Türkiye için en uygun kur rejimi ”yönetimli dalgalanmadır” Bu durumda kur riski azalacak ve sosyal ve ekonomik maliyetler en aza indirilecektir.
Merkez Bankası kanununu değiştirerek, Bankanın aynı zamanda reel döviz kurunu da hedeflemesi sağlanmalıdır.
7. Yatırım teşvikleri, yatırım süresince ve yatırımın aşama aşama gerçekleşmesi sırasında maddi teşvik olarak verilmelidir. Bu anlamda her gün bir teşvik vermekten ve seçim teşviklerinden vazgeçmek zorundayız.
8. Konvertibiliteye; ABD ve Avrupa’da olduğu gibi sınırlama getirmeliyiz.
9. Bankaların yabancıya satışına yüzde 20 dolayında bir sınır getirmeliyiz. Hâlihazırda yüzde 20’den fazla hisseler Hazine veya Türkiye’de yerleşikler tarafından satın alınmalıdır.
Off shore bankacılık, denetime bağlanmalıdır.
Özetle bu günkü iktisat politikaları ve ekonomik yaklaşım sil baştan değişmelidir.