KRİZİN ADI

Bazı mirasyediler, bir yerde mirasın biteceğini düşünmez… Har vurup harman savurur… Sonunda aç kalırlar.

Küreselleşme sürecinin getirdiği ve aslında suni olan rahatlık da böyle algılandı. Sıcak para ve fırsatçık sermaye bitmez tükenmez bir kaynak olarak anlaşıldı. Sonunda fırsatçı sermaye, hem kendini bitirdi hem de dünyanın refah düzeyini düşürdü… Dünya Bankası’na göre 2009 yılında 30 milyon insan işini kaybedecek.

Fırsatçı sermaye yıllarca küreselleşmenin reklamını yaptı.. Gelişmekte olan ülkelere, yükselen pazarlar diyerek onları okşadı… Aynı zamanda, Soros gibi spekülatif fonlar bu ülkelerde el altından kalemşörler, ajanlar kiraladı. Aynı sermaye yükselen pazar dediği bu ülkelerde özelleştirmeyi, bankaları, kârlı şirketleri, hükümetlerle ortaklık yaparak satın aldı. Bu ülkeler varlıklarını kaybetti.. Şimdiden sonra da kâr transfer edecekler.

Dünya Bankası’na göre, gelişmekte olan ülkelerde net sermaye akışının bu ülkeler milli gelirine oranı yüzde 7.7 iken, bu sene bu oran yüzde 3.3’e geriliyor.

Özet olarak artık anlaşıldı ki, global süreç diye göklere çıkarılan süreç, aslında gelişmekte olan ülkeler için bir tuzaktan başka bir şey değilmiş.
Cahit Sıtkı’nın “Geç anladım taşın sert olduğunu… Su insanı boğar… Ateş yakarmış… ” ında olduğu gibi, insanlık da spekülatif sermayenin dünyayı felakete sürükleyeceğini geç anladı… Şimdi cepheleşme başlayınca, global sürecin adı da “Deglobalizasyon” oldu.

Öte yandan, ekonomik kriz, durgunluktan daha ağır olan bir konjonktüre geçti.
Ekonomik konjonktür, “Ekonominin reel üretim hacminde gözlenen iniş ve çıkışlardır.” Başka bir şekilde söylersek, “Ekonomide dönüşümlü olarak ortaya çıkan büyüme ve daralma dönemlerini ifade eder. ”

Bu dönüşüm dönemleri genel olarak, tepe, daralma, dip ve genişleme “ dönemleridir.

Yine ekonomide, kısa süren sektörlerdeki küçük çaplı daralmalar, yaşanan düşük veya sıfıra yakın büyüme oranları,”daralma veya durgunluk “denilmektedir.

Daha uzun süreli ve çok daha fazla şiddetli daralma ve eksi büyüme oranları yaşanan dönemler ” buhran, bunalım veya depresyon “ olarak tarif edilir.
Bunalım veya depresyon denmesinin bir nedeni de, ekonomik krizin dibe vurması ve aynı zamanda bir sosyal boyut kazanmasıdır.

Bu nedenledir ki 1930 dünya krizine ” Dünya ekonomik depresyonu veya büyük dünya buhranı “ deniliyor.

Ekonomik krizlerin ne kadar derin yaşanacağı hükümetlere bağlıdır… Bu anlamda AKP hükümeti, krizin öncü göstergelerini göremedi.

2006 yılında düşük kurdan dolayı, tekstilde birçok firma zora girdi.. Yine düşük kurdan dolayı aramalı üreten firmalar kapandı.

2007 Haziran ayından itibaren, dayanıklı tüketim mallarına, otomobile olan talep düşmeye başladı. 2008 ortalarından itibaren, sanayi üretim endeksi ve imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı düşmeye başladı.

Yine 2008 başından beri, yeni kurulan şirket sayısı oransal olarak azaldı.
Borsa da 8 aydır iniştedir.

Kredi kartlarında mağdur sayısı hızla artıyor… Ocak başında 1 milyon 654 bine ulaştı.

Şimdi Başbakan, bu durumu niye görmediniz diyenlere, önlem getirin de görelim diyor… Oysa ki, şimdi değil, 4 sene önce 2004’te ben ” Ekonomide Riskler “Kur Riski” diye bir kitap yazmış (Rota Matbaacılık – Tuzla – İst.) ve çözümleri de önermiştim. İsteyenler bu kitabı “ esfenderkorkmaz.com” dan okuyabilir.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir