İçinde bulunduğumuz ekonomik sorunlara kriz denir mi? Bu soruna siyasi iktidar farklı bakıyor… Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşmasında ekonomik durumu “geçici kriz” olarak nitelendirdi.
Buna karşılık, Babacan Türkiye’nin zor bir ekonomik konjonktürde bulunduğunu, bu zorluklara rağmen ülkenin büyümeye ve istihdam üretmeye devam ettiğini, böyle bir ekonomiye kriz ekonomisi demenin gülünç olacağını ve bunun kara propaganda olduğunu söyledi.
Aslında adı ne olursa olsun Türkiye’deki ekonomik sorunun giderek ağırlaştığı ortadadır. Gelecek iktidarın öncelikli sorunu da ekonomi olacaktır. Aksi halde Ekonomide oluşacak çıkmazın sosyal maliyeti uzun dönemli ve yüksek olacaktır.
Kaldı ki, Dünya önlem alırken biz kriz mi? Değil mi? Tartışması yapıyoruz.
Ekonomide Kriz denilince önce Finansal krizler akla geliyor. Finansal krizler sermaye piyasasındaki dengesizlik, Borsanın çöküşü, finansal balonların patlaması, özellikle döviz sıkıntısından, dış borç taahhütlerinin aksamasından, panik şeklinde ortaya çıkar.
Eğer bu krizler bir ekonomik durgunluk veya ekonomik depresyonlar olarak devam etmezse, krizde geçici olur. Bizde 2001 yılında Milli Gelirde Büyüme eksi 6.1 ve 2009 yılında ise eksi 4.8 oldu. Ve fakat ekonomik dengeler bu günkü kadar bozulmadığı için, ekonominin iç dinamiklerinin de etkisiyle, ertesi yıllarda saha büyük büyüme yaşandı. Reel sektörde iflaslar olmadı.
2001 yılındaki kriz çok aptalca idi. Bankaların içi boşaltılmıştı. Bu ortamda İMF’ nin önerdiği sabit kur politikası sonucu 2000 yılında TÜFE yüzde 39 artmasına rağmen, Dolar kuru yüzde 20 artışla sınırlı tutulunca döviz paniği yaşandı.
2009 krizi dış faktörler etkili oldu ve fakat ekonomi kırılgan olduğu için bizde milli gelir daha çok daraldı.
2001 krizinde en büyük sorun enflasyondu. Buna karşılık, toplam tasarrufların milli gelire oranını gösteren, ortalama Tasarruf oranı, yüzde 20 dolayında idi. Cari açık sorunu yoktu. Dış borç sorunu yoktu. İşsizlik oranı yüzde 6 dolayında idi.
Bu gün durum farklıdır…
· Son dört yıldır, Türkiye düşük büyüme yaşıyor. Fert başına büyüme oranı çok düşük, yüzde 1-2 arasındadır.
· Fiili işsizlik oranı yüzde 18’4 oldu.
· Dış borç stoku 400 milyar doları geçti. Büyüme olmayınca, gelir artışı olayınca dış borç ödeme sorunu yaşayabiliriz.
· Son üç yıldır, dış borçların çevrilmesinde etkili olan doğrudan yabancı yatırım sermaye girişi azaldı.
· Enflasyon kronikleşti, 2004 yılından beri aynı seviyede devam ediyor.
· TÜİK 17 milyon insanın yoksulluk sınırında olduğunu açıkladı.
· Piyasa/ devlet optimal dengesi bozuldu. Devlette bürokrasi arttı. Başbakan bu nedenle bürokrasi reformu dedi. Piyasa başıbozuk kaldı. Piyasada tekelleşme var.
Sonuç:
Bu gün hem uzun dönemli bir durgunluk var ve ekonominin iç dinamikleri körleşti.
Bir panik halinde, krizden çıkmamız için uygulanması gereken ekonomik kuralların ve iktisat politikalarının altyapısı tahrip oldu.
Kriz geçici olmaz, ekonomik ve sosyal bunalım olur.