Başbakan ekonomiyi değerlendirirken ‘’yaz ayları ile birlikte çok süratli işler yoluna girecek. Paniklemeyin. Bunlar geçici şeylerdir.’’
Başbakan ekonomide geçici sorun olduğunu söylüyor. Farklı konuşması da zaten olmazdı… Çünkü herkes bu sorunu bizzat yaşıyor. Ancak bu sorunu bu siyasi iktidar yarattı? Neden ve nerde yanlış yaptıklarını söylemiyor.
Ayrıca, elbette krizler geçer… Her ülkede ve her dönemde ekonominin iç dinamikleri harekete geçer ve krizler atlattırılır. Söz gelimi tüketim daha uzun süre ertelenmez. Bazı yatırımlar kriz döneminde yapılır ki, canlanma dönemine üretime hazır olsun. Önemli olan krizin tahribatıdır. Bu tahribat ağır olursa, onarımı da uzun yıllar sürer. Toplum kemer sıkmak zorunda kalır.
Dünya en ağır krizi, 1929 büyük buhranı ile yaşadı. İkinci dünya savaşı dahil insanlık için bu buhranın tahribatı ağır olmuştur.
2001 Türkiye ekonomik krizi siyasi iktidarın değişmesine neden olmuştur. 2008-2009 ABD’ de başlayan finansal krizin olumsuz etkileri bu günde devam ediyor. Dünya ekonomisi daha kırılgan olmuş ve küreselleşme inişe geçmiştir.
Asıl panik içinde karar vermemesi gereken Hükümet, Ekonomi yönetimi ve bağımsız kurumlardır.
Merkez bankası faiz kararı ile panik içinde olduğunu ispatlamıştır.
Hükümetin akşam yatıp, her sabah farklı bir karar açıklaması, panik yaşadığının bir göstergesidir.
Krizin etkilerine gelince… Dış borç sorunu, İşsizlik, gelir dağılımına bozulma ve geçim sıkıntısı en önemli sorunlardır. Bunlar içinde kur artışının getirdiği sorunlar öne çıkmaktadır.
Kur artışı Türkiye’nin ve özel sektörün dış borç yükünü artırmıştır. Dış borçların ödenmesi için önce gelir yaratmamız, sonra bu geliri dövize çevirmemiz gerekir. Düşük büyüme veya ekonomide daralma nedeniyle Türkiye gelir yaratamıyor. Turizm ve ihracatın gerilemesi nedeniyle de döviz kazanma potansiyelimiz düştü.
Uluslararası kurumlar ve kuruluşlar Türkiye’yi dünyada beş kırılgan ülke içinde gösteriyor. Raiting kuruluşlarından ikisi, Türkiye’ye spekülatif, yatırım yapılmaz ülke statüsünde not verdi. Kırılganlık ta dış borç için sorun yaratıyor.
Blumberg’in bazı ülkeler için sürekli yayınladığı, CDS (Kredi Temerrüt Takası) ‘nın, bir bakıma iflas riskinin, en yüksek olduğu ülke Türkiye’dir.
CDS yüksek olduğu için Türkiye daha pahalı borç bulabiliyor.
Sonuç olarak, Kur artışı karşısında ekonomi yönetimi ve Merkez bankası paniklemiştir.
Merkez Bankası paniklemiştir… Çünkü MB reel faiz anlayışı ile değil, enflasyonu içeren nominal faiz anlayışı ile çalışıyor. Kur artışını frenlemek için Reel faizi artırmak yerine, bankaları geç likidite penceresine zorlayarak, piyasada belirsizlik yaratıyor. Bankaları zor duruma sokuyor. Merkez bankasına olan güven azalıyor.
Hükümet paniklemiştir… Çünkü kamu alacaklarında farklı kur uygulamasına gitmiştir. Oysaki dalgalı kur sisteminde, aşırı dalgalanmalar olursa, kura müdahale Merkez Bankası yapar.
Hükümetin yapması gereken, dalgalı kur sitemi yerine kontrollü kur sistemine geçmektir
Dahası Hükümetin devlete dövizle borçlu olan özel sektör borçlarını, daha düşük kura bağlamak, özel sektörün borçlarından bir kısmını bütçe ve vergi yoluyla halka ödetmektir.
Yine, emekli olup ta torununa bakanlara maaş bağlanması, Krizden çıkış için İnşaat sektörüne ve TOKİ’ ye bel bağlanması, Doğu ve Güney doğuya önce yüzde 60 a kadar devlet yatırım desteği verilip, sonra olmadı cazibe merkezlerine çevrilmesi, Banka kredilerinde sorumluluğun gevşetilmesi, referandum paniği göstergeleridir.
Gerçekte krizden çıkışın yolu, siyasi sorunları ortadan kaldırmak ve orta ve uzun vadeli önlemleri koordineli bir biçimde içerecek şekilde planlamak ve programlamaktır.