Bugün yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz geçmişte yaşamakta olduklarımızdan farklıdır.
1- Türkiye geçmişte birçok kriz yaşadı. Hepsinde de Hükümetler istikrar programı yaptı. Söz gelimi; 1980 24 Ocak kararları, 1994 beş Nisan Kararları, 2001 Güçlü Ekonomiye Geçi Programı ile Türkiye bu krizlerden bir yıl içinde çıkmayı başardı.
Bugün Hükümetin krize teşhis koymamış olması, hatta inşallah çözeriz ile yetinmesi ve bir istikrar programı yapmıyor olması, en az kriz kadar ağır bir güven sorunu oluşturdu.
2- Geçmiş krizler makro ekonomik dengelerin bozulması sonucu oluşmuştu. Bugün ise yaşamakta olduğumuz krizin altında, otokrasi, bağımlı yargı, parti Devleti ve yolsuzluk tartışmaları gibi, ekonomik olmayan altyapılar var.
Birincisi; Hangi hükümet olursa olsun, bundan sonra yapılması gereken önce bu altyapıları düzeltip, güven oluşturmaktır.
İkincisi; Neo- Liberal politikalar yerine, Türkiye için, bu günkü konjonktüre uyan yeni bir kalkınma modeli hazırlamak gerekir. Bu Model; Devlet-Piyasa optimum dengesine dayalı ve planlama esaslı bir model olmalıdır.
Üçüncüsü; 3 yıllık istikrar programı hazırlamak gerekir. İstikrar programında;
Devlet; Parti devletinden yeniden kurumsal devlete dönüştürülmeli.
Özelleştirilen altyapı yatırımları ve kamu- özel iş birliği yatırımları kamulaştırılmalıdır. Apartman tipi vakıf Üniversiteleri devletleştirilmeli, kalanların ücretleri devlet tarafından tayin edilmelidir.
İhracata yönelik olanların dışında kamu Bankaları özelleştirilmelidir.
Varlık Fonu kaldırılmalıdır.
Bütçede hane halkı I ve II adı altında yapılan popülist harcamalara sınır getirilmeli, bu fonlar ile devlet her ile, o ilin imkanlarını değerlendiren yatırımlar yapmalıdır.
TÜİK, geçinme endeksi hazırlamalı ve çalışan ve emekli ücret ve maaşları bu endekse göre yapılmalıdır.
Saraylar; turizm amaçlı özelleştirilmelidir. Kamuda ithal araba kullanma yasağı getirilmeli. Konvoylar yasaklanmalıdır.
Planlama; bağlayıcı ve kapsayıcı olmalı, iktisat politikaları hedeflere bir bütünlük içinde göre koordine edilmelidir. Planlama yapısal çözüm odaklı olmalıdır. Sektörel denge – reel sektör ve finans sektörü arasında dengeyi sağlama hedefi olmalıdır.
3 Yıllık İstikrar Programı; İMF ile anlaşıp 100 milyar dolarlık kredi almalıyız. Bu kapsamda hazırlanacak 3 yıllık istikrar programında İMF’ dayatmalarına direnmek gerekir.
Merkez Bankası; kanunu değişmeli ve banka bağımsız olmalıdır. Banka Gösterge faizini TÜFE’ nin birkaç puan üstüne çıkararak reel faiz politikası uygulamalıdır. Merkez Bankasının uygulamakta olduğu enflasyon hedefi kaldırılmalı, Bankanın TL ve kuru birlikte gözetlemesi sağlanmalıdır. Bu durumda; tam serbest olan Kambiyo sistemini de değiştirip, doğrudan yabancı yatırım sermayesi teşvik edilmeli, sıcak para kontrol edilmelidir.
Dalgalı kur politikası değiştirilmeli, yarı – sabit kur politikası uygulanmalıdır. İMF’ kredisi ve İMF çıpası yarı- sabit kur sistemini destekleyecektir.
Ama her şeyden önce siyasi iktidarların samimi ve ciddi niyeti olmalıdır.
Sayın hocam, merkez bankasının özerk olması, şu anki enflasyon hedeflemesinin üretimden yana olmayıp bütçelerin seyrine göre yapılması, devlete ait bütün kurumların zarar etme gerekçesiyle özelleştirilmesi ile dünya tekel şirketlerine açık pazar olma durumunda bırakılmamız rekabet gücümüzün zayıflamasıyla ücretlerin düşmesi ve bireylerin bu vahşi kapitalizmin karşısında ezilmesine neden olup sonuçta ülke ekonomisini bozmaktadır. Ekonomistlerden öğrendiğimiz enflasyonun reel faizlerle faizler arasındaki farkın devlet harcamalarını karşılaması şeklinde yorumlarsa da kapitalist ülke yöneticileri ise “enflasyonun yurt dışına giden milli gelir” olarak tanımlanmakta, bu ilke ile stratejik kararlarla faaliyetlerini kendi ülkelerinin lehine yürütmektedirler. Bu nedenle başka bir deyişle ülkemizdeki enflasyonun yüksek oluşunun sonucunda ise milli gelirimizle beslenen emperyalist ülkelere, bir yönüyle de taviz verdiğimiz gerçeği artık milletten gizlenememektedir. Belirttiğiniz üzere ülke üretimine yönelik politikalar ile 100 milyar dolar alınacak borç ile bu aktif fonun devir hızını bilinçli bir şekilde kullanacak hükümetler dış borç sarmalının da üstesinden gelebilir mi.? Dünyada genel kabul görmüş ekonomi biliminin dışında o çerçevede yaşayan diğer ekonomiler gibi bizim ekonomimizde bu kurallar içinde kalmasına rağmen akıl dışı yalnış kararlar ekonomimizi fittikçe istikrarsızlaştırıp, finans hareketlerini kendi çevrelerine göre dizayn etmekle yalnış üzerine yalnışa gitmede ısrar edilmekte bunun sonuxunda ülke ekonomimiz için büyük çöküşlere neden olacağını görmek gerekir. Saygılarımla
Atla gezenler yerdeki karıncaları görmezden geliyor. Saygılar hocam.