Kriz Bağırarak Geliyor

Doların on liraya çıkarak , kur istikrarında  kritik eşik aşılmış oldu. TL tarihinin en düşük değerini yaşıyor. Bundan sonra doları tutmak için Merkez Bankasının gösterge faizini 5 puan artırması gerekir. Aksi halde , eğer Türkiye İMF’ye gitmez ise dış borçlarda da  bir sorun yaşayacaktır.

İMF’ ye gitmek çözümlerin en kötüsüdür. Ama ekonomiyi bu günkü ekonomi yönetimine  ( Aslında ekonomi yönetimi de yok ) bırakmak daha da kötüdür.

Türkiye’nin bu günlere gelmesinde iktisadi yapı olarak Türk ekonomisinin Küreselleşme sürecine uyumsuzluğu  ve İMF’ nin de payı var. İMF’ 2001 güçlü ekonomiye geçiş programında  , tarım ve sanayi yoktur. Bu program kemer sıkma , finansal istikrar ve mali denge üstüne kurulu bir programdır. İMF ile birlikte bu programı yapanlar , iktidarda ve muhalefette hala iş başındadır.

AKP iktidarı 3 yıllık İMF’ programı ve İMF’  çıpasının getirdiği sıcak para serabına kapıldı ve bu süreç  yalnızca kur dengesini değil aynı zamanda sektörel  dengeleri de bozdu.

Oysaki Kalkınma politikalarında, ekonomide sektörler arası denge kurulması gerekir. Sözgelimi borsa aşırı şişerse, reel sektörü temsil etmekten uzaklaşır. Dünyada yaşanan krizlerin -2009 krizi dahil- çoğu bu nedenle ortaya çıkmıştır.

İMF programı AKP iktidarının işine geldi. Sıcak para serabına kapıldı.  Sanayi sektörünü unuttu. Rant amaçlı TOKİ aracılığı ile sürekli inşaat sektörüne destek verdi. Geldiğimiz konjonktürde ise inşaat sektörü sürekli küçüldü ve ihmalden dolayı sanayi sektöründe de sanayisizleşme dönemine girildi.

Finans sektörü ise daha fazla büyüdü ve reel sektörü temsil etmekten uzaklaştı. Yani balon yaptı.

Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde, finansal kurumlar ve sermaye piyasaları, küçük tasarrufları, elinde fon fazlası olanların fonlarını toplayıp, işletmelerin yatırım ve işletme finansmanlarına yardımcı olur. Ancak borsa spekülasyon alanı olursa, yatırımcı da spekülatör olur.

Yine  teorik olarak ; finans sektörünün gelişmesi ,bu piyasada  rekabetin artmasına sebep olur. Artan rekabet sanayii sektörünün fon maliyetlerini düşürür , yatırımlar ve  üretim artar.

Bu yaklaşım Türkiye’de çalışmadı. Bunun nedeni Türkiye geçiş süreci yaşamadan dışa açıldı. Kambiyo serbestleşmesine hızlı geçti. Finans sektörü reel sektör aleyhine gelişti.

Dahası ; bankalar arasında Kartelleşme var. Sözgelimi banka ve kredi kartları azami faiz oranlarını tespit ediyor. Bütün bankalar aynı azami faiz üzerinden faiz oranı kullanıyor. Mevduat faizi ile kredi faizleri arasındaki makasta  her zaman yüksek oldu.

Bu günde Finans sektörü balon yapmış durumdadır.

TÜİK’in 2009 baz yılına göre hesapladığı GSYH endeksini (2003 =100 )baz yılına göre hesaplarsak  2020 sonuçları şöyle olur ;

  • GSYH Endeksi ; 230,7
  • İmalat Sanayi Endeksi ; 253,1
  • Banka ve sigorta F. Endeksi ; 515,0

Banka ve sigorta faaliyetleri endeksi , imalat sanayiinin iki katına çıkmış. Bu balon balon olarak kalmaz. Ekonomik dinamikler sektörel dengeleri düzeltmeye gitmek zorundadır. Yani kriz riski yüksektir.

Hükümet bu sene yüksek büyüme ile her şeyin çözüleceğine inanıyor. Ama büyümenin de istikrarsız olduğunu göremiyor.2020 düşük büyüme vardı, 2022 de düşük olcaktır.  Yani ; aşırı zig-zag’lı  büyüme de kırılganlığın ve istikrarszılığın başka bir göstergesidir.

İktidarın bir diğer zaafı , tamamıyla algı yaratmak üstüne kurulu bir kültüre sahip olmasıdır. O zamanda evdeki hesap çarşıya uymuyor.

Eğer hükümet ekonomik soruna kendi kültür ve popülist penceresinden bakarsa , sorunu da görmez , çözüm de getiremez. O zaman ya hızlı bir erken seçim olmalı veya Türkiye birkaç yıl kazanmak için  ‘ İMF’ ye gitmelidir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir