Global ekonomi 2008 -2009 krizinden beri toparlanamadı. Dünyada Büyüme oranları düştü, birçok gelişmekte olan ülkede dış borç stoku arttı, global işsizlik arttı, Borsalar ve döviz piyasalarındaki oynaklık arttı, sermaye hareketleri yavaşladı, daha önemlisi ekonominin kan damarları olan Bankalar son 3 yıldır sorun yaşıyor.
Bize gelince… Bankaların batık kredileri artıyor. Kur artışı dış kredisi yüksek olan bankaların dış borç yükünü artırdı. The Banker tarafından her yıl hazırlanan en değerli 500 banka sıralamasında Türk bankalarının marka değeri bu yıl düştü. Ve dünya sıralamasında 18’incilikten yıl 21’nciliğe geriledi.
Bizim temel sorunumuz, orta ve uzun vadeli tutarlı ve koordineli bir iktisat politikamızın olmayışı ve piyasayı tamamıyla kontrolsüz spekülatif sermayeye bırakmamızdan ileri geliyor.
O kadar ki geçmiş yıllarda, özelleştirme kapsamında kamu altyapı yatırımlarının ve karlı bankaların ve diğer özel işletmelerin yabancı sermayeye satışından gelen ve yine sıcak para olarak giren yabancı sermaye bizde afyon etkisi yaptı. Suni bolluk yaşadık. Döviz girişi azalınca, Arap ülkelerinin dövizini nasıl çekeriz diye projeler yaptık. Kamu binalarını sat ve geri kirala, faizsiz bankacılık, mütekabiliyet esası olmadan gayrimenkul satışı gibi yollarla Arap sermayesini çekmeye çalıştık.
Ne var ki, deniz bir yerde bitiyor… Dünya değişiyor. Dünyada Reel kesim öncelikli yeni iktisat politikalarına dönüş başladı. Ancak biz hala eski yerimizdeyiz
İktisat politikalarının ne kadar doğru olup olmadığını, uygulama sonuçları gösterir. Ekonomi bilimi de, bir ülkede mevcut olan kaynakların en etkin şekilde kullanılmasını öngörmektedir. Kaynaklar etkin kullanılırsa, verimlilik artar… Ekonomide büyüme olur. Sonuçta toplum refahı artar…
Eğer kaynakları bir plan ve program içinde kullanmazsak, günübirlik politikalar ve spekülatif sermayeye bel bağlarsak, sonunda en büyük zararı da biz, bizim insanımız çeker… Maalesef çekiyor da…
1) 2012 yılına kadar sağlanan büyüme toplum refahına yansımadı… Son 4 yıldır büyüme oranları düştü… Bu nedenle işsizlik artıyor. Özellikle genç nüfusta yüksek işsizlik endişe veren boyutlara ulaştı.
2)İstihdam üstünde ağır vergi yükü var. Ücret maliyetinin yüzde 37’si, sosyal güvenlik kesintileri ve vergilere gidiyor. Ayrıca vergi anarşisi var… Bir esnafın takip etmesi ve ödemesi gereken vergilerin sayısı 30’a ulaşmaktadır.
5) Dalgalı kur sistemi, kurlarda oynaklığı artırdı. Üç yıl öncesine kadar gelen düşük kur nedeniyle üretim ithal ara malına bağımlı oldu. Petrol fiyatları düşmesine rağmen ve ithalatın gerilemesine rağmen cari açık bitmedi. Cari açık nedeniyle Türkiye’nin dış borcu 400 milyar doları geçti. Yüzde 3 ortalama büyüme oranı ile Türkiye kaynak yaratamaz ve dış borçlarını ödemekte sıkıntı çeker.
6) Finansal yatırım araçları, kumar piyasasına dönüştü. Emme basma tulumba gibi, bir sene kazandırıyor, ertesi sene kaybettiriyor. Hep aracılar, yani mano kazanıyor. Tasarruf sahibi kaybediyor.
7) Medya halkın ekonomik gerçekleri öğrenmesine engel oluyor. Kamusal işlevini yapamıyor. Kendi hisseleri var diye birçok medya kuruluşu ekonomiyi borsadan ibaret olarak görüyor. Halkın bekleyişlerini de böylece yanlış yönlendiriyor…
8) Yatırım ortamı yok. Fiziki yatırımlar azaldı. Konut yatırımları doyma noktasına geldi. Türkiye uygulanan günübirlik politikalar nedeniyle ve özellikle siyasi hırslar ve sorunlar nedeniyle potansiyel yatırım imkanlarını kullanamıyor.
Sonuç, yeni hükümet yeni ve Türkiye gerçeklerine uygun iktisat politikaları tespit edip, bu politikaları bir plan ve program içinde ele almalıdır.