Avrupa Birliği yolunda gelişen iyimser bekleyişler, yabancı yatırım sermayesinin de artması bekleniyor..Ne var ki 2005 için tahmin edilen 2.8 milyar dolarlık yabancı sermaye gelse de cari açık sorunu çözülmüyor.
Kaldı ki kazandığımız dövizleri de cari açık için kullanıyoruz. Örneğin Bu sene gelen turist sayısının 20 milyona, turizm gelirlerinin ise 13 milyar dolara çıkması bekleniyor.
Türkiye akıllı davransaydı bu gelirleri kullanır ve dış borcumuz kalmazdı…
Oysaki IMF ile Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi turizm sektöründe yatırım yapanların, çalışanların ve halkın binbir fedakarlıkla kazandıkları bu paraları cari açığımızın bir kısmını kapatmakta kullanıyorlar…
Örneğin, bu sene ilk 8 ayda cari açığımız 10 milyar dolara yakın oldıu.. Eğer turizmden gelen para olmasaydı , olmasaydı, bu açık 18 milyar dolara çıkacaktı.
Cari açık, kısaca bir ülkenin döviz kazancı ile döviz giderleri arasındaki farkı gösteriyor.
Bu sene ilk sekiz ayda 22 milyar dolar dış ticaret açığı verdik… Ayrıca resmi yoldan döviz çıktı… Bu açıkların bir kısmını turizm geliri ile kapattık… Geriye yine 10 milyar dolar dış cari açık kaldı.
Bu açıkların nedeni, düşük kurdur. Kurların ne oranda düşük kaldığını, Merkez Bankasının kendisi reel kur endeksine göre Türk Lirası kurlar karşısında yüzde 37 aşırı değer kazanmıştır.
Döviz kurları düşük, Türk Lirası değerli olunca, ithalat malı ucuzluyor… İster-istemez, ithalat artıyor…
Ne var ki ithalattaki ucuzluk, suni bir refah yaratıyor… Getirdiği refahtan çok ekonomiye maliyet yüklüyor…
1) Yatırım hacmi daralıyor… İthalat malı ucuz kaldığı sürece kimse yeni yatırım yapmıyor… Üretmek yerine ucuza ithal edip satmak veya ara malı ve hammaddeyi ithal edip üretmek daha cazip geliyor.
2) Cari açık artıyor.. 2000 yılı başından, Nisan sonuna kadar 28 milyar dolar dış cari açık verdik. Bu açık IMF’den aldığımız ve bazıları yüzde 8 faizli olan kredi miktarından daha fazladır…
Türkiye döviz ihtiyacı ve düşük kur nedeniyle cari açık vermektedir. Eğer doğru-dürüst kur politikası uygulasaydık bu kadar açık vermezdik… Ayrıca bu açık içeride ekonomik ve sosyal dengeleri bozuyor… İthal malı kullananlar ile kullanmayanlar arasında haksız rekabet ortaya çıkıyor… İnsanların refahını farklı etkiliyor.
3) Cari açık kadar dış borcumuz artıyor… Türkiye’ye yabancı yatırım sermayesi gelmiyor… Bu nedenle cari açığın tamamını dış borçla kapatıyoruz.
Açığın dış borca yansıması şu anlama geliyor: Bugün düşük kur nedeniyle ucuz ithalat yapanlar, ucuz ithal malı kullananların farkını dış borç olarak bu millet yükleniyor.
4) Düşük kur, faiz-kur makasını açıyor… Sıcak para girişi, piyasalarda oynaklığı artırıyor. Riski artırıyor… Bu riskler arasında devalüasyon riski de var.
5) Hazine düşük kur nedeniyle iç borçların beşte birine eksi faiz veriyor… Bu durum iç borçların çevrilmesine imkan veriyor… Sonuçta düşük kur rehaveti iç borçlarla ilgili kalıcı çözümleri engelliyor.
Sonuç: Türkiye’nin kur politikası değişmelidir.
Avrupa Birliği yolunda gelişen iyimser bekleyişler, yabancı yatırım sermayesinin de artması bekleniyor..Ne var ki 2005 için tahmin edilen 2.8 milyar dolarlık yabancı sermaye gelse de cari açık sorunu çözülmüyor.
Kaldı ki kazandığımız dövizleri de cari açık için kullanıyoruz. Örneğin Bu sene gelen turist sayısının 20 milyona, turizm gelirlerinin ise 13 milyar dolara çıkması bekleniyor.
Türkiye akıllı davransaydı bu gelirleri kullanır ve dış borcumuz kalmazdı…
Oysaki IMF ile Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi turizm sektöründe yatırım yapanların, çalışanların ve halkın binbir fedakarlıkla kazandıkları bu paraları cari açığımızın bir kısmını kapatmakta kullanıyorlar…
Örneğin, bu sene ilk 8 ayda cari açığımız 10 milyar dolara yakın oldıu.. Eğer turizmden gelen para olmasaydı , olmasaydı, bu açık 18 milyar dolara çıkacaktı.
Cari açık, kısaca bir ülkenin döviz kazancı ile döviz giderleri arasındaki farkı gösteriyor.
Bu sene ilk sekiz ayda 22 milyar dolar dış ticaret açığı verdik… Ayrıca resmi yoldan döviz çıktı… Bu açıkların bir kısmını turizm geliri ile kapattık… Geriye yine 10 milyar dolar dış cari açık kaldı.
Bu açıkların nedeni, düşük kurdur. Kurların ne oranda düşük kaldığını, Merkez Bankasının kendisi reel kur endeksine göre Türk Lirası kurlar karşısında yüzde 37 aşırı değer kazanmıştır.
Döviz kurları düşük, Türk Lirası değerli olunca, ithalat malı ucuzluyor… İster-istemez, ithalat artıyor…
Ne var ki ithalattaki ucuzluk, suni bir refah yaratıyor… Getirdiği refahtan çok ekonomiye maliyet yüklüyor…
1) Yatırım hacmi daralıyor… İthalat malı ucuz kaldığı sürece kimse yeni yatırım yapmıyor… Üretmek yerine ucuza ithal edip satmak veya ara malı ve hammaddeyi ithal edip üretmek daha cazip geliyor.
2) Cari açık artıyor.. 2000 yılı başından, Nisan sonuna kadar 28 milyar dolar dış cari açık verdik. Bu açık IMF’den aldığımız ve bazıları yüzde 8 faizli olan kredi miktarından daha fazladır…
Türkiye döviz ihtiyacı ve düşük kur nedeniyle cari açık vermektedir. Eğer doğru-dürüst kur politikası uygulasaydık bu kadar açık vermezdik… Ayrıca bu açık içeride ekonomik ve sosyal dengeleri bozuyor… İthal malı kullananlar ile kullanmayanlar arasında haksız rekabet ortaya çıkıyor… İnsanların refahını farklı etkiliyor.
3) Cari açık kadar dış borcumuz artıyor… Türkiye’ye yabancı yatırım sermayesi gelmiyor… Bu nedenle cari açığın tamamını dış borçla kapatıyoruz.
Açığın dış borca yansıması şu anlama geliyor: Bugün düşük kur nedeniyle ucuz ithalat yapanlar, ucuz ithal malı kullananların farkını dış borç olarak bu millet yükleniyor.
4) Düşük kur, faiz-kur makasını açıyor… Sıcak para girişi, piyasalarda oynaklığı artırıyor. Riski artırıyor… Bu riskler arasında devalüasyon riski de var.
5) Hazine düşük kur nedeniyle iç borçların beşte birine eksi faiz veriyor… Bu durum iç borçların çevrilmesine imkan veriyor… Sonuçta düşük kur rehaveti iç borçlarla ilgili kalıcı çözümleri engelliyor.
Sonuç: Türkiye’nin kur politikası değişmelidir.