KALKINMANIN YOLU ULUSAL DEVLETTİR

Prof. Dr. Kenan Bulutoğlu’  ’Kamu ekonomisine giriş’’ kitabının başında  devletin nasıl olduştuğunu vurgulamak için , Japonya’nın bilinen  7 Samuray  hikayesini özetlemiştir.

 

 

Bu hikayeye göre , 16. yüzyıl Japonya‘sında düzenli bir şekilde silahlı haydutların  saldırısına uğrayan ve ürünleri yağmalanan fakir bir köyün ahalisi şu kararı verir : Nasıl olsa  ürünlerimizin tamamı yağmalanıyor. Ürünlerimizin bir kısmını vererek , köye koruma sağlayabiliriz.  Bu karar üzerine  köyü  savunacak 7 samurai bulurlar.

 

Klasik İktisatçılar , piyasa açısından devleti zorunlu kötülük olarak görmüş ve devlet harcamalarını iç  ve dış güvenlik, adalet ,  genel idare hizmetleriyle sınırlı tutulmasını savunmuşlardır.

 

Gerçekte ise evdeki hesap  çarşıya uymamıştır. Her zaman ve her yerde   Devlet , tüketiciyi korumak ve   piyasa düzeninin daha iyi çalışmasını sağlamak için piyasaya müdahale etmiştir.  Söz gelim İktisatçı Galbraith’ e göre ‘’ Özel  kesimin üretip sattığı mallarla kamu hizmetleri gerçekte birbirini tamamlayıcı niteliktedir . Daha çok sayıda otomobil üretimi daha fazla park yerine ihtiyaç göstermesi gibi. Bu iki kesimin arz ettiği mal ve hizmetler arasındaki dengesizlik bir toplumsal dengesizliğe yol açmaktadır. ‘’

 

Spekülatif sermaye , hedge  fonlar  Devlet düzeninden ve müdahaleden  hoşlanmaz.  1997 yılında Doğu Asya’da yaşanan ekonomik krizlerin nedeni , devlet müdahalelerinin  çok yetersiz olmasıydı. 2001 krizinde  Arjantin krizinde yabancı bankaların bir gecede 31 milyar dolar transferi , devlet kontrolünün yetersiz olması  konvertibiliteyi kuralları dışına çıkarmış olmasıydı. 

 

Küreselleşme sürecinde , devletin zayıflaması   ve spekülasyonun hakim olduğu  başıboş piyasaya , dünyada kriz  ekonomik kriz aralığının sıklaşmasına , kriz maliyetlerini fakir halkın ve çalışanların  yüklenmesine neden olmuştur.

 

Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde , kalkınmanın hızlanması için devletin doğrudan piyasada olması lazımdır. Cumhuriyetten  bu güne kadar gelen kalkınma sürecinde  devletin yaptıkları yadsınamaz  önemdedir.

 

Söz gelimi , 1933 den sonraki , birinci ve ikinci sanayi planları kapsamında  sanayileşme yatırımlarını  bizzat devlet yapmıştır. 1963 ile 1975 arasında , karma ekonomi modeli ile Türkiye kendi imkanlarına dayanarak , dışa bağımlı olmadan  büyüme yaşamıştır.

 

Bu gün  dünya ekonomisi , patlamaya hazır bir spekülatif balona dönüşmüştür.  Bundan sonra  ülkeler ister , istemez ulusal ekonomilerine dönmek zorunda kalacaklar. Bu açıdan bizim de  yeni bir ulusal program ve yeni bir ekonomik anlayış geliştirmemiz gerekiyor.  

 

Her şeyden önce dış rekabet gücümüzü artırmak  ve kur dalgalanmalarının getirdiği risklerden kurtulmak için  daha gerçekçi bir kur rejimi uygulamak zorundayız .

 

İstanbul Finans  Merkezi iyi fikir. Ancak  İngiltereyi örnek alarak bu merkezi Sıcak para ve spekülatif sermaye tuzağından uzak bir merkez olarak  geliştimeliyiz.

 

Bankalarda ve medyada yabancı payını düşürmek şarttır.   Buna karşılık, Türkiye’ ye uzun dönemli ve yeni yatırım yapacak, yeni teknoloji getirecek… İstihdam yaratacak yabancı sermayeli yatırımları desteklemeliyiz.

 

Son çeyrek  yüzyılda , Üniversiteler teorik temelden uygulama temeline kaymıştır. Bu anlamda Dünyada Üniversite – sanayi işbirliği gelişmiştir. Türkiye de  mevcut mevzuat bu yolu tıkamaktadır. Üniversite – sanayi işbirliğini uygulama yapılacak şekilde yeniden organize etmeliyiz.

 

Bunları da ancak  ‘’Ulusal devlet ‘’ ve ‘’milli iktisat politikası ‘’ anlayışı altında yapabiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir