İktisadi kalkınma , ekonomik büyüme yanında ve daha da önemli olmak üzere , insan hakları , demokratik özgürlükler, eğitim ve sağlık, toplumsal refah alanlarını da kapsar.
Ekonomik krizlerin yaşandığı , işsizlik ve fakirliğin arttığı ülkelerde , siyasi iktidarlar fazla dayanamamıştır. Bu nedenle topal demokrasinin olduğu ülkelerde bu gibi durumlarda venezuela acı örneğinde olduğu gibi ,siyasi iktidarlar tutunmak için bazı ülkelerde milli sorunları ve inanç istismarı yoluna ve aynı şekilde iç ve dış düşmanlar yaratarak toplumu kamplaştırma yoluna gitmiştir.
Türkiye de Demokrasi tabandan değil , üstten geldiği için , siyasi otoritenin iyi niyeti her zaman önemli olmuştur. Özal döneminde , hızlı kalkınma sağlamak ve bürokrasinin dolambaçlı yollarından kurtulmak için pratik yollar denenmiş , kanun hükmünde birçok kararname çıkarılmış , bütçe dışı fonlar kurulmuştur. Ne var ki bu yöntemler ilk başta hızlı kalkınmayı sağlamış ve fakat sonradan devlet düzenini , bürokratik dengeleri ve demokratik geleneğe zarar vererek , bu defa sonraki iktidarların istismarına açık ,yapısal sorunlar doğurmuştur.
Bir hipotez…Bir ülke sivil ve politik anlamda ‘’özgür ‘’ veya Demokratik olabilir, fakat ekonomik olarak özgür olmayabilir . Tersine bir ülkede politik ve sivil özgürlükler olmayabilir ama ekonomik özgürlük yeterli olabilir.
Bu Varsayımı veya hipotezi kimin önermiş olması önemli değil , önemli olan uygulamada ne kadar geçerli olduğudur. Zira dünyada bu varsayımı doğrulayacak örnek ülke bulmak olası görünmüyor. Yada örnek ülke bulmak için demokrasi ve ekonomik özgürlük tanımını zorlamak gerekiyor.
Öte yandanDemokrasi temeline dayanmayan ekonomik büyüme hem sürdürülemez, hem de toplumsal refahı sağlamaz. Zira toplumsal refah kalkınma ile sağlanır. Demokrasinin olmadığı dikta rejimlerinde de büyüme olabilir. Ancak kaynakların dikta elinde veya bir azınlık gurupta toplanması , gelir dağılımını bozar.
Devletin sağlık ,eğitim ve istihdam yaratmak için ayırması gereken kaynakları , otokrasiyi sürdürmek için kullanması, gelir daığılımı yanında refah göstergelerini de düşürür. Uzun vadede Kaynak kullanımında etkinlik azalır. Kaynak kullanımda etkinliğin düşmesi , orta ve uzun dönemde büyümeyi de düşürür.
Otokraside dikta rejmlerinde diktatörler varlıklarını sürdürmek için veya maddi imkan sağlamak için ticari faaliyetleri de yönelendiriyor.Söz gelimi Azerbaycanda , Ailyev yakınlarına ve bazı ailelere bazı malların ithalatı için imtiyaz dağıtmıştır.
‘’Yıllık petrol ihracatı 200 milyar dolar civarında olan ve dünyanın en zengin 24. ülkesi olan Suudi Arabistan’ın 27 milyonluk nüfusunun 6 milyonu yoksulluk sınırında , nüfusun yüzde 30’u gecekondularda yaşıyor. Halkın yüzde 37’sinin de kirada oturuyor. ‘’
Dünyada iktisadi gelişmesini tamamlamış ülkelerin tamamında , Demokratik temele dayanan kurumlar oluşmuştur. Demokratik temel dayanan kurumlar , şeffaf devlet , siyasi partiler ve seçimler , Hukukun üstünlüğü , bağımsız yargı , özgür ve tarafsız basın , mülkiyet haklarını garanti altına alan ekonomik ,sosyal ve hukuki düzendir.
Geçmişte ve bu gün Kıtlık yaşayan ülkeler , sömürge ülkeleri , tek partili ve dikta rejimlerinin olduğu ülkelerdir.
Demokrasilerde bütçe ve kamu harcamaları , hükümetlerin tasarrufları Meclis tarafından denetlenir. Otokratik yönetimlerde denetim kanalları tıkalıdır. Aksi halde adı otokrasi olmaz. Diktatörler varlığını sürdürebilmek için devlet imkanlarını , ekonominin kaynaklarını yakın ve kendisini destekleyen çevre ile bölüşmek zorundadır.
1979 Şah rejiminde İran Şahı , orduya daha fazla imkan sağlardı. İslam devriminden sonra ise Devlet imkanlarını ve kaynakları mollalar bölüşmeye başladı.
Tarihte hangi sosyo –ekonomik düzen olursa olsun , bu şekilde otokratik yönetimlerde bir süre büyüme sağlanmış ve fakat kalkınma sağlanamamıştır. Tersine demokrasinin olmadığı ülkelerde toplumsal refah düşmüştür.