KABAHAT RAİTİNG’CİDE Mİ BİZDE Mİ?

Standart and Poor’s (S&P) Türkiye’nin yerel para birimi kredi notunu BB+’dan BBB-’ye yükseltti, görünümü pozitif olarak belirledi. Türkiye’nin BB olan döviz cinsi kredi notu ise değiştirilmedi. Aslında yatırım notu döviz cinsi kredi notudur.

 

 

 

S&P yetkilileri, Türkiye’nin döviz cinsinden kredi notunun artmasını engelleyen ana etkenin dış açıklar olduğunu belirtiyor. Dış açıkların başını, cari açık çekiyor… Cari açığın kısa sürede çözülmesi mümkün görünmüyor. Ancak, eğer kurlar bu seviyede kalırsa, iki yıl içinde çözülecektir. S&P’de not artışının da 2 yılda gerçekleşeceğini ifade ediyor. 

 

Yıllardır ben cari açığın temel nedeninin düşük kur olduğunu söylüyorum. Çünkü, dış ticarette temel sorun rekabet gücüdür. Düşük kur da Türkiye’nin rekabet gücünü düşürmüştür. Kur’un düşük olup olmadığını, tersine TL’nin değerli olup olmadığını, Merkez bankasının reel kur endeksi gösteriyor. Genel endekse göre kurlar yeni yeni dengeye geliyor.

Eğer kurlarda yeniden düşme olmazsa, Türkiye’nin ihracatı artar… İthal aramalı ve hammadde de, yerli üretimden daha pahalı olur. Sanayi aramalı kullanımında, enerji dahil, ithalatı azaltır, iç üretime yönelir. Ancak içeride aramalı ve hammadde üretimine geçilmesi bir iki yıl alır.

Buna rağmen Türkiye, Çin gibi cari fazla veremez. Bunun nedeni dış borç faizi ve kar transferidir.

 

Türkiye’nin 300 milyar dolar dış borcu var… Bunun 106 milyar doları kamu sektörü ve Merkez Bankasının, 194 milyar doları da özel sektörün dış borcudur. Dış borç döviz cinsinden olduğu için Ekonominin borcudur… Çünkü ister kamu ister özel sektör için olsun, bu borçlar dövizle ödeniyor. Bu borçlar için ödenen faiz, cari açığı artırıyor. Ödenen dış borç faizleri yılda ortalama 10 milyar doların üstündedir. Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya oranı yüzde 1.5 dolayındadır. 2011 cari açığın GSYH’ ya oranı da yüzde 10.5’tur. Demek ki eğer dış borç faizi ödememiş olsaydık cari açık oranı yüzde 9’a inecekti.

 

Aynı şekilde, yabancı sermayeye satılan bankalar, kamu kurumları ve özel kurumlar her yıl elde ettikleri karın bir kısmını dışarıya transfer ediyor. Yine portföy yatırımları nedeniyle de, borsada kazanç sağlayanlar dışarıya kazanç transfer ediyor. Bu iki nedenle 2010 yılında yapılan kâr transferi 5.5 milyar dolar oldu. Bu sene en az 7 milyar dolar olacaktır. GSYH’nın yüzde biri demektir.

 

Her ülkede dışarıya kâr transferi olur… Ancak Türkiye’de bankaların yarısı yabancıya geçti. Avrupa’nın zengin ülkelerinde bu pay yüzde 7 ile yüzde 12 arasındadır. AKP iktidarında, bu sene dahil, dışarıya yapılan kâr transferi 45.7 milyar dolardır. Dışarıya kar transferi daha düşük olsaydı, 2011 yılı cari açığı bir puan daha düşecekti. Yani 2011 cari açığı yüzde 10.5 yerine, faizler olmasaydı yüzde 9, kâr transferi olmasaydı yüzde 8 olacaktı. Türkiye’nin dış ticareti dengeye de gelse, eğer faiz ve kâr transferi Turizm geliri üstünde ise, yine cari açık verecektir.

 

İnsan çıkarları açısından uzağı görmez. Bu nedenle, hükümetler uzun vadeli toplumun refahını artıracak programlar yapar. Ne var ki, bu günkü iktidar, kamunun varlıklarını yabancıya satarak, bankaların yabancıya devrine izin vererek, bu gün cari açığı kapadı… Ancak aynı zamanda cari açığın ömrünü uzattı. Doğrusu cari açığa imkân vermeyecek politikalar olurdu.   

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir