İstikrar Kaf Dağının Arkasındadır (I)

Finansal yatırım araçları her ekonomide ve her zaman şiddetli bir manipülasyon baskısı altındadır. Sermaye piyasası kırılgandır. Bizim gibi dalgalı kur sistemi olan ve fakat sıcak para baskısı altında olan, ekonomilerde döviz kurları da hep oynaktır. Bu kırılganlığa orta ve uzun dönemde önlem alınmazsa, ekonominin barometresi olan makro dengeleri de bozulur. Bugün ekonominin geldiği nokta işte bu noktadır. Ekonomide makro dengeler bozulmuştur.

  • Ekonomi bir süre daha küçülecektir. Bu sene yüzde eksi 2.5 oranında bir küçülme bekleniliyor.
  • İş aramayan ve fakat çalışmaya hazır olan işsizleri de katarsak, fiili işsiz sayısı 6 milyon 979 bin kişidir.
  • Enflasyon oranı yüzde dolayında kronikleşti.
  • Cari açık düştü fakat devam ediyor.2017’de kur 47.6 milyar dolar iken 2018 yılında 27.6 milyar dolara geriledi.

Cari açığın düşmesine de sevinemiyoruz, çünkü cari açıktaki bu düşüşü normal ekonomik şartlar  getirmemiştir. Bu düşüş toplam talebin azalması, üretimde kullanılan ithal girdi finansman imkanlarının daralması , yüzde 30 düşük değerlerde TL nedeniyle üretim maliyetlerinin artması sonucu ortaya çıkmıştır.

Bu tabloyu sıralamak kolay ve fakat çözüm önermek sıralamak kadar kolay değildir. Zira yılların plansız ve günü birlik politikaları birikerek, ağır bir resesyon yaratmıştır.

Ekonomi iki çeyrektir küçülüyor. Hızlı önlem alınmazsa içinde bulunduğumuz resesyon, uzun bir resesyon döneminde ve yeni bir çöküşe neden olabilir. Bu nedenle zaman kaybetmeden çözüm politikaları geliştirmeliyiz.

Çözüm için herşeyden önce sorunun varlığını kabul etmek gerekir. Bu defaki küçülme – resesyon geçmişte yaşadığımız finansal krizlerden farklıdır.

2001 krizinde GSYH yüzde  5.7 oranında küçüldü. Ancak kriz başlar başlamaz önce krizi kabul ettik. Sonra IMF’ye gittik. Ertesi yıl GSYH yüzde 6.2 oranında büyüdü.

2008-2009 krizinde, 2009 yılında GSYH  yüzde 4.7 oranında küçüldü. Ne var ki bu krizi bizim krizimiz değildi. İthal krizdi. ABD başlattı. ABD ve Avrupa çözdü. Bizde likidite artışından yararlandık. Ertesi yıl 2010 yılında GSYH yüzde 8.9 oranında büyüdü.

Bu defa Ekonomik istikrarı adım-adım kendimiz bozduk ve yukarıdaki tablo ortaya çıktı. Her şeyden önce herkesi etkileyen bu sorunu kabul edip, çözüm gayreti içinde olduğumuzu bildirmek zorundayız. İktidar ve muhalefet ve tüm toplum çözümü tartışmalıdır. Bu durumda ekonomi yönetimi daha inandırıcı olur ve güven kazanır.

Dün açıklanan Nisan ayı Tüketici Güven endeksinde , güven sınırı ve ekonomik durum beklentilerinde bir önceki aya göre artış var ve fakat geçen yılın aynı ayına göre düşüktür. 

Üstelik çözüm yoluna  zaman kaybetmeden çıkmalıyız . Çünkü S.400 ‘ sorunu var. Umarız Türkiye bu sorunu el altından çözmüştür. Aksi halde ABD’de ambargosu , dış şoklar , yeni bir çıkmaz yaratabilir.

En kısa dönemde İMF’ çıpasını kullanmak zorundayız. 

İMF’ ye gitmek her hükümet için zordur. Çünkü bir anlamda krizin onayıdır. Ancak eğer İMF’ ye gitmezsek , daha büyük sorun yaşayabiliriz.

İMF  bir fondur.  189 ortağı var. Türkiye 20 büyük ortağıdır. Ortaklıkta en büyük hisseye sahip olan üç ülke , ABD , Japonya ve Çin’dir.

İMF , ikinci Dünya savaşı sonrasında bozulmuş Dünya piyasa düzenini iyileştirmek  için Birleşmiş milletler kararı ile oluşturuldu. İMF’ yi oluşturan Anlaşma Hükümleri belgesinin birinci maddesi ;  ‘’Parasal alanda uluslararası işbirliğini güçlendirmek , Uluslararası ticaretin dengeli bir şekilde artmasına yardımcı olmak ; Döviz kurlarının istikrarına katkıda bulunmak ,Çokuluslu bir ödeme sisteminin kurulmasına yardımcı olmak , Ödemeler dengesinde sorun yaşayan üyelere kaynak temin etmek , ‘’ şeklindedir.

İMF 189 üye ülke için her sene rapor hazırlar ve öneride bulunur. Ayrıca yine her sene Dünya piyasaları ve ekonomik durumu bildiren ‘’ Dünya Ekonomik Görünüm Raporu ‘’ hazırlar.

Kritik durumda olan ülkeler için , finansal destek sağlar. Ancak bunu , stand-by düzenlemesi ile yapar. Finansal destek vereceği ülkeden kendi tercihlerini de içeren ekonomik istikrar programı ister.

İMF ‘ finansal destek sağlayacağı ülkede , demokrasi veya dikta olup olmadığına bakmaz. Çünkü temel hedefi , ‘’ bir ülkede ortaya çıkan krizin diğer ülkelere yayılmasını önlemektir.’’

(Yarın devam edecek )

 

One thought on “İstikrar Kaf Dağının Arkasındadır (I)

  1. Sayın Esfender Bey, sayfanızda paylaştığınız yazılar için teşekkürler. Yorum ve fikirleriniz çok değerli. Ekonominin kırılganlık seviyesini çoğu piyasa oyuncusu bile algılayamıyor. Sizin de yazdığınız gibi, gerçek işsiz sayısı 7-8 milyonlarda. Seçim popülizmi büyük tahribat yarattı. Bütçe açıkları Merkez’den gelen avans ödemeleriyle bir nebze örtbas edildi ama gidişat ortada. Vergileri arttırmak tek çıkış noktası gibi gözüküyor. Rezervlerin düşmesi, vadesi gelen dış borçlar, s-400’lerin doğuracağı yaptırımlar ve yakında daha da tırmanacak dolar kuru ekonomiyi inceldiği yerden koparacak . Özel sektörün dış borç sıkıntısı ve belki 600milyar TL’ye yaklaşmış batık borçlarla kim nasıl başedecek onu da bilmiyoruz. Bütün bu gelişmeler sonrasında IMF’in kapısını çalma zorunluluğu daha da netleşecek.
    Ancak, düşüncelerinize tam katılmadığım noktalar da var. 3 serilik yazınızda, illerin potansiyellerin araştırılması, devlet öncülüğünde fabrikalar kurulması gerektiğini, devletin piyasaya doğrudan müdahale etmesinin zorunluluğunu, ve hatta ithal ikamesi politikasını önerdiğinizi belirttiniz. 2019 yılındayız. Bu bahsettiğiniz önlemler ve devletçilik anlayışının artık geride kaldığını düşünmüyor musunuz? Önerilerinizin 1930’larda Celal Bayar’ın liderliğini yaptığı ilk 5 yıllık plandan veya 1960-80 arası devletçilik hamlelerinden çok bir farkı yok. Bunun yerine, devlet hakemlik görevini doğru yapsa, ranta dayalı olmayan teşvikler verse, ve gerekli hamleleri özel sektöre bıraksak daha doğru olmaz mı?
    Türkiye’de eğitim reformları + hukukun bağımsızlaşması + Deron Acemoğlu’nun bahsettiği politik ve ekonomik kurumların en azından 2001-2005 arasındaki hale gelmesi en büyük öncelikler gibi duruyor. Bu adımlarla paralel olarak da ekonominin düzelmesi için cari açığı azaltma zorumluluğumuz var. Bu çok basit bir matematik işlemi. İhracat ile ithalatı acilen dengelemek zorundayız yoksa her sene 60-100 milyar dolar arası dış kaynak bulmak zorundayız. Enerji ithalatını önlemek için renewable enerjiler şiddetle artmak zorunda. Sanayi tarafında da ÖZEL SEKTÖR’ün kafasını çalıştırması gerekecek. Bunu da zaten özel sektör yapacak. Ama 15 senedir ihracatçıların hepsi daha kolay ve avantadan para kazanıldığı için parayı pulu betona inşaata gömdüler. Şimdi bu rantlar bitti. Katma değeri yüksek üretim yapmaya başlamak zorundayız. Devlet fabrika kuracağına, piyasalara müdahale edeceğine, kotalar koyacağına, TL bu kadar undervalued bir durumdayken, oyunun kurallarını bozmayıp doğru hakemlik yapması yetecektir diye düşünüyorum. Önerdiğiniz adımların 2019’un dünyasına artık ait olmadığını düşünüyorum.

    Saygılar, iyi çalışmalar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir