Gelişmekte olan ülkelerin gelişmesini tamamlaması için, yalnızca büyüme yetmiyor. Ayrıca büyüme yanında, eğitim, verimlilik, sosyal yapıda iyileşme gibi değerleri de içine alan “İktisadi Gelişme” hedef alınmalıdır. İktisadi gelişme ve kalıcı istikrar için ise, temel olarak iktisadın üretim – istihdam ve bölüşüm ayakları birlikte planlanmalıdır.
2001 yılından itibaren, IMF ve IMF’ciler tarafından Türkiye bu temel raydan çıkarıldı. Yerine, ekonomi istihdam yaratmayan ve ithalata dayalı bir büyüme kulvarına sokuldu.
Bu gün, herkes istihdam yaratmayan bu ekonominin kırılmasını istiyor… Ancak çözümler tartışılmıyor… Çözüm ise “İstihdam dostu büyüme” gibi, içeriği açıklanmayan sloganlarla sınırlı kalınıyor.
İstihdam yaratacak yeni bir ekonomik modele ihtiyacımız var… Tartışılması gereken bu model olmalıdır.
İstihdam politikalarının başarılı olması için önce siyasi altyapının uygun olması gerekir. İç ve dış politikada sorun yaşadığımız sürece , istihdam politikalarında başarı beklemek nafiledir.
Bu kapsamda yapılması gerekenler :
1.Rekabet şartlarında iyileşme sağlanmalıdır.
Bir ekonomide haksız rekabetin önlenmesi, Oligopol yapıların kırılması ve tekelciliğin önlenmesi, devletin görevidir. Tam rekabet şartları yalnızca bir idealdir. Hiçbir zaman sağlanamaz. Önemli olan, bu şartlara ne kadar yaklaşıldığıdır.
Rekabet şartlarının iyileşmesi, spekülatif piyasaların ve spekülatif faaliyetlerin önlenmesi, ülke riskinin azalması ve sonuçta yatırım eğiliminin artması için öncelikli hedef olmalıdır.
Bunun için:
Devlet – Piyasa arasında optimal bir denge kurulmalıdır. Bu dengenin kurulmasında, özel fayda – sosyal fayda yararlanılması gereken en iyi kriterdir.
• Bu çerçevede, altyapı yatırımlarının bütçe içindeki payını artırmak gerekir. Sıfırdan yap- işlet devret şeklinde altyapı yatırımları özel sektöre verilebilir. Ancak tamamlanmış paralı yol ve köprülerde özelleştirme düşünmek yanlıştır. Bu yapıların daha iyi bakımı yapılır ve fiyat düşürülürse, toplam fayda daha yüksek olur.
• Devletin geri kalmış bölgelerde, o bölgenin özelliğine göre, istihdam yaratacak yatırımları bizzat yapması gerekir. Bu yörelerde oturanlar bu işletmelerde çalışmalı ve aynı zamanda ücretlerinden kesinti yapılarak bu işletmelere ortak olmaları ve sonunda bunlara devredilmesi planlanmalıdır. Bu takdirde gelir artışı ve istihdam artışı, o bölgenin kalkınmasına da imkan sağlayacaktır.
• Oligopol yapıların olduğu sektörlerde, devlet ayırıcı ve öncelikli teşvik vererek, bu sektörlere yeni yatırımlar ve yeni girişler sağlamalıdır.
• Yatırım teşviklerinde, emek yoğun yatırımlarla ve ithal ikamesi yatırımlarına daha fazla teşvik verilmelidir. Bu gibi yatırımlarda, yatırımın tamamlanma aşamasına göre en az yatırımın yüzde 20’sini karşılayacak nakdi teşvikler verilmelidir.
• İnşaat sektörü istihdam yaratıcı ve sürükleyici sektördür. Devlet arsa üretmeli, sosyal konut yapmalı ve fakat bu gün uygulanmakta olan lüks konut yapımından vazgeçmelidir. Devletin, arsa, imar ve vergi avantajlarını kullanarak inşaat sektöründe lüks konut yapması özel sektöre karşı haksız rekabet yaratması demektir.
2. İstikrarlı bir kur politikasına geçmeliyiz.
Kurların hızlı inip çıkması , ekonomide kırılganlığı artırıyor.
Dalgalı kur politikası, hem içeride rekabeti bozuyor, sektörler arasında, işletmeler arasında haksız rekabet yaratıyor, hem de dışarıya karşı Türkiye’nin rekabet gücünü düşürüyor.
Dalgalı kur sisteminin temel gerekçesi, kur dengesini sağlamaktır.
Başka bir ifade ile teoride ve gelişmiş bir piyasada uygulamada, dalgalı kur sistemi, otomatik olarak kur dengesini sağlar. Cari açık veren bir ekonomide döviz talebi artar… Talep arttığı için de kurlar artar. Kur artışı ihracatın artmasını sağlar. Dış cari açık dengeye gelir.
Türkiye’de sıcak para giriş ve çıkışı döviz arzını etkiliyor ve bu dengeyi önlüyor.
Yapılması gereken sıcak para girişini kontrol etmek ve kontrollü bir kur politikasına geçmektir.
YARIN DEVAM EDECEK