Dünya bankasının “Dünya Gelişme Raporu”na göre, Türkiye’de 3.5 milyon insanın geliri bir doların altında kalıyor… Altında kaldığın göre, bunu 1 YTL olarak alabiliriz. Günde bir lira ayda 60 lira ile yaşamak için mucize olması gerekir.
Dünya bankası gelişme raporunda Türkiye‘nin yerine bakınca, insan utanıyor. Zira bir doların altında geliri olan fakirlik sıralamasında Türkiye’nin, Mısır, İran, Cezayir, Ermenistan, Gürcistan ve Tunus’tan daha kötü durumda olduğu görülüyor.
Küreselleşme, ekonomik ilişkilerin serbestleştirilmesi, sermayenin serbest dolaşımı üstüne kurulmuş bir süreçtir…
Bütün ülkeler bu süreçten nasıl karlı çıkarız, diğer ülkelerle ekonomik ilişkilerimizi nasıl ayarlarız diye çırpınırken, biz taviz üstüne taviz veriyoruz… Sonuçta bu süreç bir yerde tıkanacaktır.. En zararlı çıkan ülke de biz olacağız.
En büyük tavizi IMF’ye verdik… IMF‘nin misyonu Türkiye ‘nin dış borcunu ödemesi ve bu anlamda dünya kur ve finans istikrarına olası bir zararı önlemektir.. 1944 yılında ABD’nin Bretton woods kasabasında toplanan devletler IMF’ye bu misyonu verdi. IMF’nin ikizi olan Dünya Bankasına da, yatırım projelerinin desteklenmesi ve yoksulluğun önlenmesi konusunda görev verildi.
IMF görevini iyi yapıyor… Özellikle Türkiye için aynen Düyunu umumiye idaresi gibi çalışıyor… Duyunu umumiye idaresi yalnızca bazı vergilere müdahale etmişti… IMF tümüne müdahale ediyor. Vergi gelirini artırın diyor… Devlet harcama yapmasın diyor. Elbette ki bu uygulamalar yoksul sayısını artıracaktır.
Dünyada yoksullukla mücadele görevini üstlenen Dünya bankası da görev yapmıyor. Yaptıkları bu konuda araştırma yapmak ve rakam yayınlamakla sınırlı kalıyor.. Üstelik Dünya bankası yaptıkları ile, “Kapitalistte ben olurum… Sosyalistte ben olurum… Sağcılığı da ben yaparım… Solculuğu da ben yaparım… Yolsuzluğu da ben önlerim…” demek istiyor… Araştırmaları da bu paralelde dağıtıyor… Aslında bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde araştırma bahane… Taraftar toplamak ve ülkenin iç işlerini kontrol etmek için para dağıtıyor…
Avrupa Birliği, gençlere ve kadınlara beceri kurslarını finanse ediyor… Girişimci gençler ve kadınlar yetişmesi için bizzat uzman gönderiyor… Bu gibi projelere maddi destek sağlıyor…
Dünya bankası ise lafla peynir gemisi yürütüyor…
1999 aralık ayında yapılan ilk stand– by düzenlemesinde, Türkiye’de yolsuzluğun önlenmesinde, Başbakanlık denetçileri, maliye bakanlığı müfettişleri ve Dünya bankası uzmanları birlikte çalışacak deniliyordu… Dünya bankasının bir ülkenin iç işlerin bu kadar müdahale etmesi, herhalde kendi tarihinde de yoktur…
Özetle, IMF ve Dünya Bankasına verilen tavizler, Türkiye’nin kan kaybetmesine neden olmaktadır…
IMF Bazlı politikalar da yine Türkiye‘nin kan kaybına yol açıyor… Örneğin düşük kur nedeniyle bu sene cari açık 20 milyar doları geçecektir... Bu açıklar da yoksulluğu artırıyor… Gelir dağılımını bozuyor…
Düşük kur ucuz ithalat demektir… İthalat artışı cari açık yaratıyor… Cari açık dış borçla finanse ediliyor… Borcu vergilerle ödüyoruz… Yani İthal malı kullanmayanlar, ithal malı kullananlara dolaylı yoldan gelir aktarmış oluyor. Bu durum geliri dağılımını daha çok bozuyor…