IMF SEÇİM EKONOMİSİNE NE KADAR YAKIN?

Başbakan, birkaç ay öncesine kadar, IMF’yi küçümseyen ve IMF’siz de olabileceğini ima eden laflar söylüyordu. IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız diyordu. Şimdi ise IMF ile anlaşma tamam diyor.
IMF reçetelerinin başında mali disiplin gelir. 2010 bütçe açığı 50 milyar olarak yasalaştı. Uygulamada bu açığın, 70 milyar liraya çıkması bekleniyor. Bu işe IMF ne diyecek?
Önce 2010 Bütçesinde kısıntıya gidin diyecektir.. Bütçede kısıntı yapılacak ödenekler sınırlıdır. Hükümet cari harcamalarda kısıntı yapabilir. Ancak bu defa da devlet çarkı yürümez. Cari harcamaların Milli savunmaya isabet eden kısmına kısıntı getirmek de, savunma gücünü düşürür. Anlaşılan anlaşma olursa hükümet tek kısıntıyı, geçmiş yıllarda yaptığı gibi, yatırım harcamalarında yapacaktır. Hükümetin altyapı yatırımlarını kısması, zaten düşük olan özel sektör yatırımlarını da frenleyecektir. Yatırım hacminin düşmesi, krizden çıkışı zorlaştırır. İşsizliği daha da artırır.

Öte yandan, IMF ile sıcak para girişi de artar. Spekülatif sermaye girişi de artar. Sıcak para, hızlı girip çıktığı için ekonomide kırılganlığı artırmaktadır.
Kırılgan ekonomilere, ciddi yatırım yapacak yabancı sermaye gitmiyor. Çünkü, kırılganlık uzun vadeli yabancı yatırım sermayesinin planlama ve risk hesabı yapmasını önler. Kaldı ki, IMF’nin gittiği ülkelerde ekonomik istikrar yoktur. Eğer bir ekonomide istikrar varsa, IMF’nin ne işi olacak? Başka bir ifade ile IMF ile stand- by yapan ülkeler, aynı zamanda ekonomik sorun yaşadıklarını da dünyaya açıklamış oluyorlar. Hasta ekonomilere de uzun vadeli risk alacak yabancı yatırım sermayesi gitmez.
Yine, sıcak para ve spekülatif sermaye girişi, kur üstünde baskı yapıyor. Kur düşük kalıyor. Bir dolar, bir lira çığlıkları şimdiden başladı. İthalat ucuzluyor. İhracat daha pahalı geliyor. Türkiye rekabet gücünü kaybediyor. Bu şartlarda,
Cari açık artıyor. 2002 yılından bu güne kadar Türkiye 160 milyar dolardan fazla cari açık verdi.
İthalat ucuzladığı için, kimse içeride üretmek istemiyor. İthal ediyor. İthalata bağımlı büyüme ortaya çıkıyor. Ancak iç üretim artmadığı için, işsizlik de artıyor.
Türkiye bu sorunları yaşadı… Halen de yaşıyor. Buna rağmen neden IMF?
Hükümetin IMF’yi istemesi altında kısa vadeli hesaplar yatıyor.
IMF’den alınacak 25- 30 milyar dolar borç para ve giren sıcak para, ekonomide yine suni bir canlılık yaratacaktır. Satılacak kamu yatırımları için geliri satılacak köprü ve paralı yolların satışı için talep artacaktır. Kur’un düşmesi sonucu, ithalat malları ucuzlayacaktır. Mal bolluğu olacaktır. İthal mallarının ucuzlaması, fiyat artışlarını da önleyecektir. Bu kısa süreli suni refah ortamı içinde, AKP seçim yapacaktır. 
Ekonominin geleceği, cari açık yoluyla kaynak kaybı, ülkenin dış borca batması, işsizliğin artması, yoksullaşma gibi sonuçların etkisi daha geç ortaya çıkmaktadır. AKP, benden sonra Tufan mantığı ile hareket ederek, kısa dönemli vur – kaç sistemi ile seçim almak hesabı içindedir.
IMF’ye gelince, IMF ve Dünya Bankası’nın fonksiyonu, küresel süreçte, kendi patronlarını memnun etmektir. Zira biliyoruz ki, IMF bir fondur…
Bu fonun en büyük ortağı ABD’dir. Fonun yarısından çoğu 7 sanayileşmiş ülkedir. Türkiye’nin cari açık yoluyla kaynak kaybı, bu ülkelere kaynak girişi demektir. IMF elbette ki önce patronlarına çalışacaktır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir