Halkın sorunu , partiler arası veya parti içi tartışmaların çok daha üstüne çıktı. Halkın ve siyasi partilerin bu günkü durumunu en iyi ; ‘’Kasap et derdinde , koyun can derdinde ‘’ atasözü özetliyor. Biriken Demokrasi , hukuk , ekonomi , iç ve dış politika sorunları , partiler arası veya parti içi çekişmelerin üstünde , toplum refahını ve halkın huzurunu derinden etkiliyor .
Türkiye kritik bir eşiktedir. Bu durumu hepimiz yaşıyoruz. Ama Cumhur ittifakının siyasi üslubu bu eşiğin riskini artırıyor. Muhalefet partileri de kendi içinde , eski bir CHP milletvekilinin ‘’HDP’ li milletvekilleri de bakan olabilir ‘’ sözünü tartışıyor. Gerçekte ise parti adına böyle bir söz söylenmemiştir ve partiyi bağlamaz. Dahası da şimdi ortada fol yok yumurta yok , neyin tartışmasını yapıyoruz ?
Siyasette , devlette toplumsal refahı maksizimize etmek için olmalıdır. Ama iktidarda bir parti değil , bir kişi olursa , devlet halkın devleti değil parti devleti olursa , çıkış yolu kalmamış demektir. Tartışmamız gereken çıkış yoludur.
AKP ‘nin dava anlayışı , ümmete umut olma anlayışı , demokrasi ve hukukun üstünlüğü ile bağdaşmaz. Yani AKP istese de başkanlık sisteminden ve otokrasiden dönemez, partili devletten vazgeçemez. Akis halde şimdilerde daha net olarak gün yüzüne çıkan ; devlet imkanlarının yersiz ve popülizmde kullanılmasının , 128 milyar doların , kamu ihalelerinin , mafya iddialarının hesabının sorulması devreye girer. O zaman çıkmaz derinleşecek ; binlerce hakaret davası mahkemelerin önünü tıkamaya devam edecek , iktidarın yargı üstünde vesayeti devam edecek , çok sayıda gazeteci ve fikir adamı hapiste kalacak , Türkiye insan hakları ve demokratik özgürlükler açısından özgür olmayan ülke statüsünde takılıp kalacaktır. Bunlar bizi dünyadan daha çok izole edecektir.
AKP iktidarı partili devletten de vaz geçemez. Çünkü ortağı MHP için , yandaşları için devleti bir imkan olarak kullanıyor. Kamu bankalarını kullanıyor. Bütçeden sosyal devlet anlayışı ile bağdaşmayan destekler veriyor. Belediyeleri , vakıfları aynı amaçla kullanıyor.
Söz gelimi işi ve sigortası olduğu halde , 8,5 milyon işsizin olduğu bir Türkiye de partili olanlara kamu bankaları eliyle elektrik desteği gibi destekler veriyor.
Ekonomik anlamda içinde bulunduğumuz derin göçükten çıkışın bir ayağı demokrasi ve hukuk , diğer ayağı planlı -programlı iş görmektir. İşsizlik , yoksulluk, döviz krizi , cari denge ve büyüme için , yatırımlar vazgeçilmezdir.
AKP iktidarından sonra , Türkiye spekülatif ,finansal yatırım tuzağına düştü. Üretim açığını İthalatla kapatıyor. 2001 ile 2021 Mart arasında 20 yılda 1,2 trilyon lirası yerli 0,3 trilyonu yabancı sermaye olmak üzere toplamı 1,5 trilyon liralık yatırım teşvik belgesi alınmış.
2016 yılından beri Türkiye de yatırım makine ve teçhizat yatırımı yapılmıyor. Makine ve teçhizat yatırımlarında büyüme , 2016 yılında yüzde 0,2 , 2017 yılında yüzde 1,1 , 2018 yılında yüzde eksi 6 ve 2019 yılında da eksi 8 oldu.
2016 darbe teşebbüsü , O Hal ve Başkanlık sistemi , yatırım altyapısını zedeledi. Rüşvet iddiaları ve bu günlerde netleşen Mafyasal ilişkiler sermayeyi ürküttü. Gerçek ve tüzel kişiler tasarruflarını yurt dışına çıkardılar. Büyük firmalar ve bazı iş adamları yurt dışında yatırım yapmayı tercih etti. Konkordato olayı ve borç yapılandırma bu olayları açığa çıkardı. Bunların temel nedeni hukuk ve demokratik altyapının yıkılması ve güven ortamının yok olmasıdır. 2003 ten beri aşama aşama bu ortamı yok eden bir siyasi iktidarın , aynı ortamı yeniden yaratması düşünülemez.
İnsan gücü sermayesi , beşeri yatırım , fiziki yatırımdan daha da önemlidir. En büyük sorun da , vasıflı ve uzman insan gücünü beyin göçü yolu ile kaybetmiş olmamızdır. Bunun ana sebebi eğitimde ideolojik uygulamadır. Bu ideolojik uygulamanın kalkması imkansızdır. Çünkü o zaman AKP iktidarının hedefi ve amacı kalmaz.
İktidarın ülkeyi getirdiği bu günkü sonu , hayatın normal akışına aykırı olarak tarif edebiliriz. Maalesef fatura tüm topluma kesilmiştir. Bu faturanın bundan sonraki bedeli de İktidar değişirse daha hafif , değişmezse daha ağır olacaktır.