2013-2015 yıllarını kapsayan ‘’ Orta Vadeli Mali Plan ‘’ da, daha önce yüzde 4 olarak ilan edilen 2012 yılı büyüme oranı yüzde 3.2’ye çekildi.
Başbakan yardımcısı, büyüme oranlarını karşılaştırırken, iki yıldan beridir sürekli borç krizi içindeki Avrupa Birliğini örnek veriyor ve ‘’biz Avrupa’dan daha fazla büyüyoruz ‘’ diyor.
IMF ‘ tahminlerine göre, 2012 Euro Bölgesi büyüme oranı yüzde -0.4 olacak. Ancak Dünya gelişmekte olan ülkeler ortalama büyüme oranı Türkiye’den yüksek olacak.
GELİŞMEKTE OLAN 2012 BÜYÜME ORANI
ÜLKELER , YÜZDE
ASYA-PASAFİK 4.9
ÇİN 8.1
HİNDİSTAN 6.3
BREZİLYA 1.9
DOĞU AVRUPA 2.7
Bizdeki büyüme oranını karşılaştırırken, gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırmak gerekir. Zira, gelişmiş ülkelerde büyüme her zaman daha düşüktür. Bir benzetme yaparsak, 100’ ün 110 olması yüzde 10 artış demektir… 1000’in 1050 ‘ ye çıkarılması yüzde 5 artış demektir. Oysaki 50 artış 10 artışın beş katıdır. Gelişmiş ülkeler zaten yüksek katma değer yaratan ülkelerdir. Bunların artışı da yüzde olarak daha düşük kalmaktadır.
Bizde öteden beri zig-zag’lı yani istikrarsız bir büyüme yaşamaktayız. AKP iktidarında istikrarsız büyümenin bir nedeni iç tasarrufların düşmesidir.
İç tasarruf oranı, son on yılda yüzde 20’den yüzde 12 ‘ye geriledi. Tasarruf- yatırım açığı oluştu. Yatırımların finansmanı dış kaynak girişi ile yapılmaya başlandı. Sonuçta üretim ve Büyüme de dış kaynak girişine bağımlı bir yapı kazandı.
Cari açığın finansmanı, varlık satışlarını, karlı işletmelerin satışını getirdi. Bankaların yüzde 50’si ve kamu alt yapı işletmeleri yabancı sermayeye satıldı. Bu işletmelerin yerleşiklere satılması, bir elden bir ele servet ve gelir transferidir. Ancak bu işletmeler yabancı sermayeye ülke satılırsa karı yurt dışına çıkar.
Başka bir ifade ile, Türkiye ye yabancı sermaye girişi, borsada ve kısa vadeli mevduatta olan sıcak para ve karlı işletmeleri ve bankaları satın alan spekülatif sermaye şeklindedir. Yani doğrudan ve sıfırdan yatırım yapacak, uzun dönemli risk alacak yabancı yatırım sermayesi gelmiyor. Bu sorun cari açığın daha pahalı ve daha çok kaynak kaybı ile finansmanı demektir.
Yetmedi, yabancı sermaye birçok çalışanını ve birçok girdisini dışarıdan getirir… Bu yolla yırt dışına kaynak çıkışı olur. Aynı şekilde Türkiye’nin dış borç stoku 320 milyar dolara yükseldi. Dış borç faizi için yine yurt dışına kaynak çıkışı oluyor.
Açıklanan ağustos ayı sanayi üretim endeksi içinde sermaye malı üretiminde düşme var. Bu cari açığın azalmasına neden olacaktır. Ancak aynı zamanda da büyüme oranın düşmesine yol açacaktır.
Muhakkak ki, dünya ekonomik konjonktürü de, büyümeyi etkiliyor.
Söz gelimi, 2007 yılına kadar ihracatta en önemli sektör olan tekstil sektörü, bu gün zor günler yaşıyor. Söz gelimi 2010 yılına göre 2012 ağustos ayında, tekstil ürünleri imalatı ve giyim eşyaları imalatında yüzde 3, deri ürünleri imalatında yüzde 10 daralma yaşandı.
Büyüme oranındaki düşme, her şeyden önce işsizliğin artması demektir. Ne gariptir ki bir taraftan büyüme oranı düşerken öte yandan Hükümetin işsizlik hedefini düşürmesi, çelişkilidir. Gerçekleşme, tarıma dönen işsizlerin sayısındaki artıştır. Tarım sektörü gizli işsizleri barındıran bir sektördür. İşsizler tarıma döndükçe, işsizlik oranı daha düşük görünüyor.