Her seçimde, her partide listeye giremeyenler, küskünler ve kırgınlar oluyor. Eğer tüm adaylar önseçim yoluyla belirlenmiş olsaydı, kimse kırılmazdı, kimse küsmezdi ve kimse de ses çıkarmazdı. Demokratik karara herkes saygı gösterirdi. Ne var ki her ne halse son 15 yıldır partiler ön seçimden uzaklaştı. Bunun için de, merkez yoklaması yoluyla yapılan aday tespitinde, ister istemez, dostluk, arkadaşlık ve çıkar ilişkileri etkili oluyor.
Kırgınlar ve küskünler yanında, doğal olarak partinin gidişatını beğenmeyenler, düşünce yapıları parti yöneticilerinden farklı olanlarda oluyor. Bu son gurubu özellikle partinin gidişini beğenmediği için aday olmayanlar oluşturuyor. Bu gibileri ülke çıkarları ile siyasi baskı arasında ezilip kalıyor.
Çünkü, seçim süreci başladı mı, siyasi partiler ‘’seçime kadar kimse ses çıkarmasın‘’ diyor. Parti üyelerinden bir kısmı, ‘’başarısızlık olursa konuşanın üstünde kalır’’ diye baskı yapıyor.
İnsanları susturmak için bazı partilerin seçimi bir baskı aracı olarak kullanması, seçimi istismar etmeleri demektir. İnsanların konuşmasını istemeyen siyasi partiler için en kestirme yol ön seçimdi. Ön seçim yapmayı göze alamayan partilerin, demokratik tenkitleri normal görmesi gerekir.
Hele hele demokratik yolla parti yönetiminde kalamayacak olanların, doğru söyleyenleri susturmak için seçimi bir baskı unsuru olarak kullanmaları, partilere de zarar vermektedir.
Hatta bu yolu, geçmişte partide görev alanları haksız yere suçlamanın bir aracı olarak istismar eden yöneticiler de var. Maalesef bazı köşe yazarları da bu kervana katılıyor.
Bir örnek vereyim… Dün çok önem verdiğim bir köşe yazarı aynen şöyle yazmıştı: ‘’Daha önce yoksul semtlere girdiklerinde kovulur gibi bir tavırla karşılaştıklarını söyleyen CHP’lilerin yüzlerinde bu kez güller açıyordu.‘’
Ben kendimden ve CHP’ nin bir neferinden örnek vermek istiyorum. Bu seçimde aday olmayacağımı herkesten önce açıkladım. Buna rağmen siyasetten önce de, sonra da halkla beraberdim. Olacağımda… Zira ben sarayda doğmadım. Köyden geldim. Köylüyüm.
20 sene önce insanları bir araya getirdim. Vakıf kurdum… Bu vakfı siyasete alet etmedim. Siyasete girince başkanlığı bıraktım.
Bu gün bu vakıf aracılığı ile doğduğumuz topraklara 12 okul, yurt ve öğretmen evi yapıldı. Her sene bu vakıf 750 kişiye burs veriyor.
CHP İstanbul İl başkanlığı yapmış olan İstanbul Üçüncü Bölge Milletvekili Mehmet Ali Özpolat, halkın içinden hiç ayrılmadı. Ne zaman arasak, bir evde veya bir mahallede halkla birlikte bulurduk. Bu halk Mehmet Ali Özpolat’ tan mı kaçıyordu?
CHP’ ye hayatını vermiş bir partiliden aşağıdaki mesajı aldım. Mesaj, ‘’Canım CHP’ lilerim. Partime asla zarar vermem… Ben partimin emrindeyim. Yapmak istediğim partiden çok kendi siyasi bekasını düşünenleri deşifre etmek. Konuşmalarım kayıtlıdır.‘’ diyordu.
Yeni CHP yaklaşımı, eski CHP’ yi ve CHP’lileri suçlamak anlamına gelmemelidir. Yeni CHP’ nin sosyal yaklaşımı eskisinden farklı değildir. Siyasi görüş farklılığının ne getirip ne götüreceğini de Millet belirleyecektir. Milletin kararına elbette herkes saygılı olacaktır.
CHP’ liler eski, yeni demeden seçime çalışmaktadır. Ancak bilmemiz gereken bu partiye hizmet edenleri ve parti örgütünü sürekli kötülemek, arkasından da onlara cevap hakkı doğmasın diye ‘’seçim var susun‘’ diye baskı yapmak bu partiye hizmet edenleri rencide etmekte ve partiye zarar vermektedir.
Bu yazdıklarımın özetini eski İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek verdi…
‘’Haksızlık karşısında susanlar dilsiz şeytandır‘’ dedi. Bende bir ilave yapmak istiyorum… ‘’Tarih, doğruyu bilip te söylemeyenlerden hesap soracaktır.‘’