Sermaye hareketleri ile sınırlı kaldığı sürece, küreselleşme akımı dünyada zengin-fakir farkını artıracaktır.
Dünya nimetlerinin paylaşılması anlamında bir küreselleşme ise hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.. Gerçekleşmesi için emeğin de sermaye gibi istediği yerde çalışması gerekir.
1970’li yıllara kadar gelişmekte olan ülkelerin adı, “az gelişmiş ülkeler” idi. Kibarlık olsun diye az gelişmiş yerine’’ gelişmekte olan ülkeler’’ denildi. Ne var ki ben kendimi bildim bileli, gelişmekte olan ülkeler bir türlü gelişemedi. Sanayileşmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkeler için taktığı ne “yükselen pazarlar” gibi sloganlar ne de IMF ve Dünya Bankasının kredileri gelişmekte olan ülkeleri fakirlikten ve borçtan kurtaramadı.
Yunanistan, İrlanda ve Kore gibi istisnalar var.. Ancak bu ülkelerinde istisnai imkanları var.
1980’li yılların ilk yarısında, dünya gelişmekte olan 18 ülkenin dış borç sorunuyla uğraştı.. Bugün bu tabloda değişen, yalnızca Türkiye’nin de dünyanın en fazla dış borcu olan ülkeler arasına girmiş olmasıdır.
Artık Türkiye, 143 milyar dolara ulaşan dış borcu ile dünyada en borçlu ülkeler arasında bazı yıllar 7. bazı yıllar 4. sırada yer almaya başlamıştır. .. Dünyanın en borçlu ülkesi 230 milyar dolar dış borcuyla Brezilya’dır.. Çin’in 170, Rusya’nın 150, Meksika’nın 145 milyar dolar dış borcu bulunmaktadır.
2003 yılında tüm gelişmekte olan ülkelerin dış borcu son 10 yılda yüzde 25 artarak 2 trilyon 435 milyar dolara yükselmiştir.
Bu şartlarda, küreselleşme süreci bindiği dalı kesmektedir.. IMF ve Dünya Bankası da bu sürece yardımcı olmaktadır.. Çünkü bugüne kadar IMF ve Dünya Bankasından kredi kullanan ülkeler istisnasız dış borç batağına girmiştir. Şimdi gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkabilecek dış borç sorunu, bütün dünyada yeni bir krize neden olacaktır.
IMF’den kredi kullanan ülkeler neden borç batağına girdiler..
İki nedeni var.. Bir.. IMF’nin hazır kredileri hükümetlerin yeni kaynak yaratma çabalarını köstekledi.. İki.. IMF ile ilişki içinde olan ülkelere uluslar arası sermaye hasta gözü ile baktı. Riskli gördü.. Bu ülkelere daha yüksek faizlerle dış borç verdi.. Veya uluslararası piyasalarda bu ülkelerin tahvilleri daha yüksek faizle ancak satılabildi. Yani bu ülkelerin dış borç maliyetleri arttı.
İlave olarak IMF’nin kendisi de bu ülkelerden tefeci faizi aldı.. Örneğin bizde IMF’nin verdiği “acil destek kredileri” uluslararası piyasa faizlerinin 3-4 katına çıkmaktadır.
Bu nedenledir ki, Türkiye’nin dış borçları, IMF’den önce 1999 yılında toplam 111 milyar dolar idi.. IMF’li 4 yıldan sonra şimdi 145 milyar dolara çıktı.. Yani 34 milyar dolar arttı.
Gelişmekte olan ülkelerin sorunu halka bu gerçekleri anlatmaktaki zorluktur.. Ayrıca bütün köşeleri IMF ve finans kesiminin kalemşörleri tutunca, Bizim gibilerin topluma ulaşması zor oluyor.. Halk gerçeği anladıktan sonra ise iş işten geçmiş oluyor.