GIDAMIZI DA İTHAL EDİYORUZ

Hepimiz, medya dahil hep gıda fiyatlarından, mutfağın cep yaptığından şikayet ediyoruz. Ben bu köşede sık sık, Türkiye ‘de gıda sektöründe kartelleşme var diye yazdım. Elbette bunların faydası oldu, devlet bazı önlemler aldı. Ancak mesele bu sorunu kökten çözmektir.  

Çözümler denilince hep destekler aklımıza geliyor. Tarımsal destekler de gerekli ve fakat yeterli değil.  

Daha da önemlisi gıda ürünleri ithalatımız toplam talepten daha yüksek artıyor. Söz gelimi 2008 baz yılına göre (2008=100 ) 2016 Mart ayında Nihai yurt içi talep endeksi 118 olduğu halde, gıda ithalatı endeksi 122 oldu. Yani bırakın kendimize yeterli bir ülke olmayı, giderek daha çok gıda ithal ediyoruz.  

 

 

Ayrıca gıda harcamaları aile bütçesi içinde de önemli yeri var. Aşağıdaki tablo TÜİK’in ‘’Hane halkı Tüketim Harcaması 2015 bülteninden’’ hesaplanmıştır.

Düşük gelir guruplarının aile bütçesi içindeki payı yüzde 30.2 ‘ye ulaşıyor. Bu nedenledir ki gıda harcamalarındaki enflasyon için Mutfak enflasyonu deniliyor. Yani enflasyon fakir fukarayı daha çok etkiliyor.

Mamafih son 6 ay öncesine kadar enflasyonu gıda fiyatları sürüklerdi. Bu sene İlk çeyrekte gıda fiyatlarının enflasyon etkisi azaldı ve fakat ikinci çeyrekte tekrar artmaya başladı. 

Bütün bu sorunları aşmak için, Bir… Tarım alanlarında Erozyonu önlemek gerekir… İki… Organik tarıma yönelmek gerekir.

1)2001 yılında 40 milyon 967 bin hektar olan toplam tarım alanı, yanlış tarım ve çevre politikaları nedeniyle, 2014 yılında 38 milyon 560 bin hektara geriledi.  On üç yılda yüzde 6 oranında azaldı.

Tarım alanlarının daralmasında en büyük sorun, imar uygulamalarıdır. Beş binlik planlarda tarım alanı olarak yer alan alanlar, sonradan rant kapısı olarak kullanıldı. Bu alanlarda imar değişikliği yapılarak, Mevzi imar izinleri verilerek, tarım alanlarında beton binalar yapıldı. O kadar ki arkası dağ olan bazı illerde, şehirler dağa doğru değil, ekili alanlar olan ovalara doğru yayıldı.

Ekili alanlar ise, 2001 yılında 17 milyon 917 bin hektar iken, 2014 yılında 15 milyon 789 bin hektara düştü. Yani Yüzde 12 oranında geriledi.

2) Organik tarım hakkında hepimizin ilk bildiğimiz, üretimde kimyasal gübre kullanmadan yapılan tarımdır. Ürünün organik olduğunun da ayrıca üretimden tüketime kadar kontrol edilmesi gerekir.

Aslında işin zor tarafı da organik tarımın kontrolüdür. Türkiye de organik tarımda yetki verilmiş özel işletmeler var… Diyelim ki, birisi organik olmayan bir ürünü, organik yazarak sattı. Ne olur? Ufak bir para cezası ile kurtulur.  Organik tarım, aynen Turizm gibi altın yumurtlayan tavuk olabilir. Organik tarımda da kontrol yapılmazsa ürün ihracatı başlamadan biter.

Öte yandan çevre kirliliği de organik tarım için bir tahdittir. Çevrenin de kontrol edilmesi gerekir. Ne yazık ki, bizde çevre kontrolü yapılmıyor. Çevre koşullarını bizzat yok ediyor… Veya edilmesine izin veriyoruz.

Sanayileşmiş bölgelerde, nehirler tamamıyla kirlendi. Bu suyla organik tarım yapmak düşünülemez. Tüm fabrikalar kirli atıklarını, nehirlere veya denize boşaltıyor. Yasaları değiştirip, çevre kirliliğine yol açan işletmeler için gerekli önlemleri almayan kamu kurum ve yöneticilerini cezalandırmak lazım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir