OECD her yıl 35 üye ülkede her yıl, gençler içinde ‘’işsiz ve eğitimsiz genç ‘’ oranlarını açıklıyor. İşsiz ve eğitimsiz genç oranı en yüksek olan ülke Türkiye çıkıyor. Türkiye için bu oranlar 2013 yılında yüzde 29.8, 2015 yılında yüzde 28.4 olarak açıklandı. Bizden sonra ikinci sırada Yunanistan ve İtalya geliyor. En iyi durumda ise yüzde 6.5 oranıyla Lüksemburg, yüzde 7.1 oranıyla Norveç geliyor.
TÜİK’ te 2016 yılı için 15-24 yaş gençlerde işsizlik oranını yüzde 19.6 ve İstihdamda ve Eğitimde olmayan gençler oranını da yüzde 24 olarak açıkladı.
Siyasi iktidar da Milletvekili olma yaşını 18’e indirdi… Daha önce bu sınır 25 yaş idi ve bu gün Mecliste 25 yaşında olan bir milletvekili yoktur.
Öte yandan Siyasi İktidar gençleri İmam Hatip Liselerine yönlendiriyor.
Bütün bunlar, gençlerin siyasi olarak istismarı demektir. Bir toplumun gençlerinin siyasette kullanılması, ideolojide kullanılması, ülke geleceği için Risk oluşturuyor.
Bu riski henüz atlatmış bir milletiz. 9 Temmuz 2003 tarihinde, o zaman ki Gözcü gazetesinde , ‘’Devlet boşluk bırakırsa tarikatlar doldurur ‘’ diye bir yazı yazmıştım. Fetö’cülerin neden eğitime el attıklarını ve ne yapmak istediklerini dile getirmiştim.
1992 yılında, arkadaşlarımla birlikte Kars-Ardahan ve Iğdır Kalkınma vakfını kurduk. İlk işimiz, kendi imkanlarımızla ve bazı hayır sever insanları ikna ederek, Karsta ve Ardahan da kız yurtları yaptırmak oldu. Zira o bölgelerde tarikatların yurt yaptırma projelerini keşfetmiştik.
Fetö’ tarikatı çocukları ailesinden alarak okutuyor ve meslek sahibi yapıyordu. Şimdi Tarikatın, eğitim yaptırdıkları gençlerin Üniversitelere ve orduya sokulması için soru çaldığını da öğrendik.
Diğer gençlerin hakkını yemek gibi, hem günah, hem de haksız rekabet yaratmış olmak bu tarikatın aklına gelmiyordu. Darbe teşebbüsü gösterdi ki, bu tarikat yetiştirdiği insanları insani amaçlarla değil de, ideolojik amaçlarla ve onları kullanmak için yetiştiriyormuş.
Eğitimde ve ekonomide iş gücü planlaması yapmadığımız için, birçok Üniversitelerden mezun ettiğimiz gençlere iş veremiyoruz. İşsiz kalınca da ilk fırsatta ABD ve Almanya gibi gelişmiş ülkelere gidiyorlar.
Bir insan yetiştirmek, uzman yapmak, bir fabrika kurmaktan daha zordur… Daha da önemlidir. Hele hele çağımızda… Artık makine ikinci planda kalmıştır. Zaten vasıflı insan olmazsa, sermaye de olsa, fabrika kuramazsınız… Teknoloji üretemezsiniz.
Zaman zaman, yabancı ülkelerde, özellikle ABD, Avrupa ve sanayileşmiş ülkelerde, Türk uzmanların her alanda dünya çapında isim olduklarını görüyoruz. Yabancı ülkelerde eğitim yapan veya Türkiye’de eğitim yapmış, dil bilen uzman insanları, sanayileşmiş ülkeler havada kapıyor.
İnsan var olalı beri eğitimin önemini bilmektedir. Ancak, üretim faktörleri yanında, eğitimin de ilave bir değer yarattığı yirminci asrın ikinci yarısında bilimsel olarak ta ispat edildi. Ve eğitim de bir yatırım olarak kabul edildi… Hatta fiziki yatırımdan daha önemli bir yatırım olduğu anlaşıldı. Adına “Beşeri yatırım”, “İnsana yatırım” denildi. Mamafih, fabrikaları yerle bir olmuş Almanya’nın kısa sürede kalkınması da beşeri yatırım sayesinde oldu.
Ayrıca eğitim, özellikle yükseköğrenim sosyal faydası olan bir yatırımdır. Ekonomide ortalama verimliliği yükseltir… Aynı zamanda sosyal ilişkilerin de daha gelişmiş ve rahat olmasını sağlar… Yani eğitimin hem iktisadi, hem de sosyal faydası vardır.
Sanayileşmiş ülkeler, beşeri yatırımı kendi ülkelerine çekmek için her türlü imkanı yaratıyorlar. Zira eğitilmiş uzman bir insanın bir ülkeye gitmesi, o ülkenin bir kuruş harcamadan kurulu bir fabrikayı almasına benzer.
Bu nedenle beşeri yatırımın, bir başka ülkeye göç etmesine “Beyin göçü” denilmektedir. Beyin göçü, sanayileşmiş ülkelerin resmi politikası haline gelmiştir.