FAİZ VE KAR TRANSFERİ, PETROL FATURASINDAN AĞIRDIR…

Türkiye’nin 2010 yılı petrol faturası 21 milyar dolardır. Hükümet dış işlemler cari açığının bu nedenle yüksek olduğunu söylüyor. Basında da cari açık denilince önce hep petrol faturası tartışılıyor. Oysaki Türkiye den her sene 10-12 milyar dolar faiz transferi ve 6-7 milyar dolar da kar transferi yapılıyor. Yani değer olarak petrol faturası kadar ancak bir maliyet unsuru olarak, bir yük olarak petrol faturasından daha ağırdır.  

 

 

 

Petrol ithal ediyoruz. Bunu üretimde kullanıyoruz. Faiz ve kar transferi ise cari açığı kapamak için daha önce alınan dış borç ve varlık satışlarından dolayı ortaya çıkıyor.

 

Faiz transferi 290.4 milyar olan dış borcumuzun faizidir. Bu dış borcun 171.9 milyar doları özel sektörün dış borcudur. Bu borcu özel sektör fabrika yapmak için almadı. İthalatı finanse etmek için aldı. Devlette dış borcu aynı şekilde açık kapamak için aldı.

 

Kar transferi ise, sıfırdan yatırım yapan, üretim ve istihdama katkıda bulunan yeni yatırımların kar transferi değil, yabancıya satılan bankalar ve karlı şirketler ile Telekom gibi tekel niteliğindeki karlı kamu altyapı yatırımlarıdır.

 

Eğer dış borçlar yeni yatırım yapmak için alınmış olsaydı veya sıfırdan yatırım yapan yabancı sermaye girişi şeklinde olsaydı, bu tür yatırımların sağlayacağı ilave üretim artışı ve istihdam artışı ortaya çıkardı. Ve bu yatırımlar kendi kendini öderdi.

 

Ekonomi yönetimi dış borç stokunda iki önemli yanlış yapıyor…

 

1) Brüt dış borçların GSYH oranının Maastricht kriterlerinin altında olduğunu tekrarlıyor… Oysaki dış borçlarda asıl sorun, ülkenin dış borç ödeme kapasitesidir.

 

Türkiye de ihracat, ithalatın çok altındadır. Cari açık yüksektir. Yani Türkiye döviz kazanamıyor.

 

Merkez  Bankası rezervleri dış borç stokunun yalnızca yüzde 27.8’idir . Toplam dış borç stoku ihracatın iki buçuk katıdır.

 

Bu göstergelere göre Türkiye’nin dış borç ödeme kapasitesi düşüktür. Eğer uluslar arası sermaye hareketlerinde bir duraklama olursa, daha da düşer.

 

Öte yandan yalnızca söz konusu kriterlere bakarsanız, İspanyanın borç stokunun da GSYH ‘ ya oranı Yüzde 53.2 ‘dir. Yani yüzde 60 olan Maastricht kriterlerinin altındadır. Ancak İspanya dış borç krizi içindedir. 

 

2) Ekonomi yönetimi özel sektör dış borç yükünü, global ekonomide yük olarak değerlendirmiyor… Başbakan da Türkiye’ nin dış borcunu yanlış yorumluyor. Özel sektör borcundan bana ne diyor?

Gerçekte ise, özel sektörün dış borcu ile kamu sektörün dış borcu da hepimizi ilgilendirir… Bunun nedeni:

 

ABD ve AB kendi parasıyla borçlanıyor. Bu ülkelerde iç ve dış borç ayırımına gerek yoktur. Kendi dolarları veya Euro’ları ile dış borç alıp, geri ödüyorlar. Türkiye ise dövizle borçlanıyor. İster devlet, ister özel sektör olsun, sonunda bu borçları dövizle ödeyeceğiz. TL’mizin olması yetmez… Ayrıca dövize ihtiyaç var. Ödemede dövize olan talep artacak ve kur etkilenecektir.

 

İster özel sektör, isterse devlet alsın, dış borç alındığında ülkeye kaynak girişi, ödendiğinde kaynak çıkışı olur. GSYH doğrudan etkiler.

 

TL aşırı değer kazanmış durumdadır… Eğer kur artışı olursa veya sermaye hareketlerinde bir yavaşlama olursa, özel sektör zora girebilir. Bunun maliyetini de, her zaman olduğu gibi hepimiz çekeriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir