Dün bu köşede, Merkez Bankası’nın ağırlıklı ortalama olarak açıkladığı mevduat faizlerinde, stopajdan sonra reel faiz oranının eksi 0.63 olduğunu yazmıştım. Görünen yani nominal faizin bir anlam ifade etmediğini, zira enflasyonun bu faizi aşındırdığını, faizleri reel faiz olarak tartışmak gerektiğini açıklamıştım.
Maalesef, Türkiye’de yalnızca siyasi iktidar ve ekonomi yönetimi değil, birçok medya da reel faizi tartışmıyor. Söz gelimi yakın zamanda birçok gazete ve internet sayfasında, 34 OECD ülkesi içinde en yüksek faiz Türkiye’de diye yazılmıştı.
Gerçekte ise reel faiz olarak faizlerin en düşük olduğu ülke Türkiye’dir.
Aşağıdaki tabloda bazı ülkeler ve bu ülkelerdeki 2015 yılı faiz oranları ile 2015 yılında gerçekleşen enflasyon oranları yer almıştır. Reel faiz oranının en düşük ülkenin de Türkiye olduğu görülmektedir. Zira Türkiye’de enflasyon diğer ülkelere göre yüksektir.
Ekonomi yönetimi neden faizleri daha da düşürmek istiyor?
1) Ekonomide maalesef hızlı bir düşüş yaşıyoruz. Şubat ayında Ekonomik Güven Endeksi bir önceki aya göre yüzde 14.8 ve Tüketici Güven Endeksi de yüzde 7 azaldı. İnşaat sektörü daha az, yüzde 1.3 azaldı.
Bu durumu engellemek için ekonomi yönetimi düşük faizi kullanmak istiyor. Zira faizlerin düşmesi, toplam talebin artmasına neden oluyor. Eksi faiz tasarrufların erimesine neden olduğu için kimse para tutmak istemiyor. Tüketim ve dolayısıyla toplam talep artıyor. Talep artışı büyümeyi artırıyor.
2) Aynı şekilde siyasi iktidar, inşaat sektörünü canlı tutmak istiyor. Çünkü inşaat sektörü tüm sektörlerden girdi alıyor ve inşaat sırasında istihdam artıyor. Eğer faizler düşerse, inşaat sektörü daha da canlanır. Halk, parasını bankada tutamıyor. Reel faiz eksi olduğu için parası eriyor. Elindeki parayı taşa toprağa yatırıyor. Faiz artarsa tersine inşaata talep azalır.
Ne var ki gayrimenkul piyasası bu nedenle balon yapmış durumdadır. Ekonomi bu cephede yeni bir sorun yaşayabilir.
3) Devlet İç Borçlanma Senetleri’nde de reel faiz bazen çok düşük ve bazen de eksi değerde olduğu için, devlete borç verenlerden bütçeye gelir transferi yapılmış oluyor. Bütçenin finansmanı kolaylaşıyor.
4) Yüksek faiz enflasyon yaratır deniliyor. Aslında faizin düşmesini isteyenler bu alanda yanlış teşhis yapıyorlar. Zira faiz oranlarındaki artış talep artışından kaynaklanan tüketici fiyatlarındaki artışın bir sonucudur.
Merkez Bankası, gösterge faizini düşük tutmasına rağmen enflasyon artınca piyasa faizi de artıyor.
Buna karşılık faizin üretim maliyetlerinin artmasında payı var. Ancak faiz dışında ücretler, verimlilik, teknoloji gibi faktörler yanında faizin etkisi sınırlıdır. Kaldı ki yatırım ve kredi faizlerinde bankaların kâr marjı yüksektir. Üstelik bankalar mevduat faizine yıllık faiz oranı ile faiz veriyor, kendi verdikleri kredilerden aylık faiz alıyorlar. Yapılması gereken faizlerle oynamak değil, bankaların kâr marjına sınır getirmektir.
4) Bazıları faize karşı olduğu için veya faizsiz bankacılığı öne çıkarmak için, faiz cazibesini istemiyor. Dünyaya hitap edemeyen faizsiz bankacılık marjinal olarak kalmak zorundadır.
Faizin günah olduğunu savunanlara gelince; eksi faiz, tasarruf sahibinden bankalara ve devlete borç verenlerden devlete kaynak transferi ve bir nevi gizli vergi demektir. Bankaların ve devletin tasarruf sahibinden gizli vergi alması günah değil mi?