Merkez Bankası geçen hafta gecelik faizleri indirdi…Borçlanma faiz oranını yüzde 7.75’ e, borç verme faiz oranın da yüzde 10.25’e indirdi.
MB, İktisadi faaliyette belirgin bir toparlanma olmazsa kısa vadede ölçülü faiz indirimine gidileceğini de açıkladı.
MB diğer bankalardan borç alınca, onlara yüzde 7.75 faiz veriyor. Diğer bankalara borç verince onlardan yüzde 10.25 faiz alıyor.
Piyasa için önemli olan, bankaların kullandıkları paraların maliyetidir. Merkez Bankasından borç para aldıklarında verdikleri faiz yüzde 10.25 mevduata verdikleri faiz ortalama yüzde 9, yurt dışından aldıkları döviz kredilerinde verdikleri faiz de bu sıralarda yüzde 5 dolayındadır.
Yurt dışından aldıkları döviz kredileri ucuz olmakla birlikte, eğer kur artışı olursa bu artış ta bankanın maliyeti demektir.
Bankalar yurt dışından borçlandıklarında, kur artmasın diye hem hükümetlere baskı yaparlar, hem de piyasayı bu yönde etkilemeye çalışırlar.
AKP hükümeti de döviz girsin diye bankaların dediğini yapıyor. Ancak ülke düşük kur nedeniyle daha fazlasını kaybediyor.
Merkez Bankasının faizleri indirmesi, yaşamakta olduğumuz resesyon döneminde gerekliydi. Çünkü, resesyondan çıkış için, ekonomide canlanma için tüketimin ve toplam talebin artması gerekir. Tüketimin artması için de faizlerin düşük olması gerekiyor.
Yüksek faiz tüketimin kısılmasına buna karşılık tasarrufun artmasına neden olur. Faiz yüksek iken, tüketim yapmanın maliyeti yüksektir. Çünkü tüketim yapan bu yüksek faizden vazgeçmektedir.
Öte yandan, ekonomide canlanma için, yatırım yapılması da gerekir. Faiz ile kar, alternatif gelir araçlarıdır. Faiz oranı daha yüksekse, tasarruf sahibi parasını faize yatırır. Kar oranı daha yüksekse, tasarruf sahibi yatırım yapar.
Devletin yatırım yapması için de hazinenin borçlanma maliyetinin düşük olması gerekiyor. Ancak Türkiye de siyasi iktidarlar aldıkları borçlarla hep iç ve dış açık kapattılar. Bu günde AKP’ nin alt yapı yatırımı yapmak gibi bir derdi yoktur. Tersine bu yatırımları da satıyor. Oysaki, belirli bir veya birkaç yılda yapılacak büyük yatırımların, borçlanma ile yapılması daha uygundur. Bu büyük altyapı yatırımların yaratacakları kamusal yarar maliyetlerinin çok üstünde olur. Veya büyük yatırımlar kendi borçlarını ödeyecek kadar kaynak yaratırlar.
Düşük faizin olumsuz etkisi, ortalama tasarruf oranını düşürmesidir.
Türkiye de uzun yıllar yüksek faiz enflasyonu frenlemek için uygulandı. Ancak, yüksek faiz aynı zamanda maliyet artışına ve fiyat artışına da neden oldu. Çünkü Türkiye de piyasada oligopol yapı mevcuttur. Bu nedenle firmalar yüksek faiz maliyetlerini mallarına kolayca yansıttılar.. Yani yüksek faiz enflasyonu düşürmedi.
Bu gün ekonomide canlanma için, bankaların düşen kredi maliyetini tüketici ve işletme kredilerine yansıtmaları gerekiyor. İlk şartta, kredi faizlerinin artık aylık değil yıllık olarak ilan edilmesidir. Bankalar kredi faizlerini aylık ilan ettikleri sürece, ekonomide istikrasızlık ve belirsizlik olduğunu teyit ediyorlar.
İkinci ve daha önemlisi, bankalar artık kullandıkları kaynakları en az yüzde 100 karla satmaktan vazgeçip, ülke riskini de içine alacak şekilde en fazla yüzde 20 karla satmaya zorlanmalıdırlar.
Aynı paralelde bankaların örneğin dosya masrafı adı altında, üç kağıtçılık yaparak, gizli faiz almalarının ve tüketiciyi ve yatırımcıyı istismar etmelerinin önüne geçilmelidir.
Bankacılık devletin verdiği bir imtiyazdır. Bankalar bu imtiyazı devletin asıl unsuru olan vatandaşı istismar için kullanamazlar. Bu nedenle her şeyden daha da önemli olan, bankaların bu başıbozukluğunu önleyecek ve piyasaya bu anlamda rekabet ve disiplin getirecek aklı başında bir hükümete ihtiyaç var.