IMF ve Dünya Bankasının İstanbul’daki toplantısında öncekilerden farklı olarak, en çok işsizlik ve yoksulluğun üstünde duruldu. Bunun nedeni, ekonomik krizin yoksulluğu kabul edilebilir sınırların altına çekmesidir.
O kadar ki, gerek IMF Başkanı ve gerekse Dünya Bankası Başkanı, işsizliğin ve fakirliğin, ekonomik ve sosyal istikrarı aşırı bozacağını açıkladılar ve hatta IMF Başkanı bu işin savaşa kadar gidebileceğini söyledi.
TÜİK’ e bakarsanız düşük gelir guruplarının gelirinde artış var… Ancak Dünya Bankasının finanse ettiği daha yeni bir araştırmada, tersine düşük gelir gruplarının geliri yüzde 84 geriledi.
Öte yandan Dünya Bankası her yıl “Dünya Ülkeleri Kalkınma Raporu”nu yayınlar. Bu raporlarda Türkiye’ nin dünya ülkeleri içinde en hızlı fakirleşen ülkeler arasında yer aldığı yazılıyor.
Aslında ekonomik kriz dışında, zaten uygulamada halk ister istemez fakirleşiyor. Fakirleşmede gözle görülür artış var… Nedenine gelince…
Devlet verginin üçte ikisini, ÖTV ve KDV şeklinde dolaylı vergi olarak, fakir ve zenginin aynı oranda ödediği vergilerle topluyor. Bu vergilerle hazine bütçenin dörtte birini üç-beş bin kişiye yüksek reel faiz olarak veriyor. Yani hazine fakirden vergi alıp, zengine faiz dağıtan bir kurum olarak çalışıyor. Bu şartlarda elbette gelir dağlımı bozulacaktır.
Cari açık düşük kurun bir sonucudur. Düşük kur ithal malının daha ucuza alınmasına imkân veriyor. Aradaki fark cari açık olarak yansıyor. Bu açığı da, borçla veya devletin malını mülkünü satarak kapatıyoruz. Borcu bu halk ödeyecek. Satılanlar da halkın ortak malıdır. Bu demektir ki ithal malı kullanmayan fakir-fukara halktan, ithal malı kullanan belirli sayıda insana dolaylı yoldan gelir transfer ediliyor.
Hem işsiz sayısı artıyor. Hem de aktif nüfus oranı düşüyor. İşsizlik ve çalışmıyor olmak, elbette fakir sayısını artıracaktır.
Bizim gibi ülkelerde gelir dağılımının aşırı bozulması, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, sanayileşmiş ülkeleri ve dünya istikrarını sağlamakla görevli kurumları yakından ilgilendiriyor. Zira dünyada fakirliğin tırmanması sosyal tepkilerin artmasına neden olur. Dünyada anarşi hızlanabilir. Türkiye’ de fakirlikle anarşi arasındaki bağlantı en iyi ifadesini “Biri yer biri bakar kıyamet bundan kopar” sözlerinde bulmuştur. Öte yandan, gelir dağılımının aşırı bozulması toplum vicdanını rahatsız eder. Kapitalist sisteme alternatif arayışlar hızlanır.
1848’ de yayınlanan “Komünist Manifesto” da, o günkü fakirliğe ve gelir dağılımındaki uçuruma karşı alternatif bir sosyo-ekonomik sistem öneriyordu. Ne var ki, bugün bu sistem de de eksiklikler olduğu anlaşıldı.
Çağımızda fakirliği ulusal çıkarları koruyan bir sosyal demokrasi sistemi ancak azaltabilir. Buna karşılık Almanya’daki seçimlerde sosyal demokrasi kaybetti. Buna karşılık, Yunanistan’ da kazandı. Anlaşılan ekonomik kriz daha zenginleri daha az vurdu.
Ne var ki, Dünya da borsalar yeniden şişti. Sermaye piyasasında hareketlenme var. Ancak, talep artışı yaşanmıyor. Üretim artışı yaşanmıyor. Tersine işsiz sayısı artıyor. Yani krizin nerede, ne getireceği netleşmedi. Bu nedenle şimdi fakirleri daha çok vuran ekonomik kriz, zenginleri daha yavaş ve fakat daha fazla vurabilir?