Yapısal çözümler ile bütçenin etkin kullanılması ihmal edildiği için, Türkiye de ekonomi yönetiminin elinde bir tek faiz ve vergi var. Bu nedenle devamlı bu ikisini konuşuyoruz.
Aslında, faiz politikasının istikrarlı ve istikrarsız ekonomilerde farklı kullanılması gerekir. İstikrarsız ekonomilerde risk daha yüksek olduğu için, reel faizin de yüksek olması gerekir. Eğer eksi reel faiz de ısrar edersek bozucu etkileri de yüksek olur.
Türkiye bu süreci sürekli yaşadı. En son eylül ayı itibariyle,
2022 yıllı, yıllık mevduat brüt reel faizi eksi 12,64,
2023 yılı, yıllık mevduat brüt reel faizi eksi 28,42 ve
2024 yılı, Eylül ayında yıllık mevduat reel faizi yüzde eksi 15,03 oldu.
Bu yıllarda kredi faizleri de yüksek değildi. Yüksek enflasyon yarattık, büyüme de yüksek olmadı, yalnızca tüketime dayalı bir büyüme yaşadık.
2025 Eylül mevduatta brüt reel faiz oranı yüzde 5,67 oldu. Son bir yıldır enflasyon düşüyor. Büyüme geriledi, ama bunun nedeni reel gelirlerin düşmesi ve yoksullaşma ile talebin önceki yıllara göre daha düşük artması oldu. Dahası güven sorunu arttı.
Kaldı ki; kırılgan ekonomilerde eksi reel faiz doğrudan enflasyona neden olur. Tüketim talebini artırır. Çünkü harcamanın maliyeti düşer. Söz gelimi yüzde 5 reel faiz olursa, 100 liralık harcamanın maliyeti 105 lira olur. Eksi 5 reel faiz olursa 100 liralık harcamanın maliyeti 95 liraya düşer.
Kur artışını tetikler
Yatırımcılar düşük faiz nedeniyle TL’den çıkarak döviz veya altına ve gayrimenkule yönelir.
Bu sermaye çıkışı kur artışına ve dolaylı olarak maliyet enflasyonuna neden olur.
Bu gerçeklere ve yaşadığımız tecrübeye rağmen, Şimdi, siyasi iktidara destek veren medya yine faizlere taktı. Faizlerin yüksek olduğunu, düşürülmesi gerektiğini istiyor. Siyasi iktidar da ister istemez etki altında kalıyor. Faiz nas olayı ve TL krizi bu yoldan başlamıştı.
Bu gerçeğe rağmen faizlerin düşmesini isteyenler, neden istiyorlar?
1- Siyasi iktidar, büyümeyi ön planda tutuyor. Ama artık eksi reel faizde olsa da büyüme düşük kalır. Çünkü CHP ve kayyum sorunları nedeni ile güven sorunu daha çok tırmandı. Tasarruflar yurt dışına çıkıyor.
2- Faizlerin düşmesiyle:
- Banka kredileri artar,
- Konut, otomobil ve tüketim harcamaları canlanır,
- Ekonomik canlılık algısı güçlenir.
Bu, seçmen davranışı üzerinde doğrudan etkili olan bir kısa vadeli “refah” hissi yaratır.
3- Sermaye çevreleri ve medya sahipliği yapısı
Türkiye’de medya sahiplerinin önemli bir kısmı, aynı zamanda:
- İnşaat,
- Enerji,
- Kamu ihaleleri,
- Bankacılık gibi sektörlerde faaliyet gösterir.
Bu sektörler genellikle ucuz krediye ve likiditeye bağımlıdır.
Faizlerin düşmesi, bu gruplar için hem finansman maliyetini azaltır hem de piyasa talebini canlı tutar. Yani, medya sahiplerinin ekonomik çıkarı, düşük faiz politikasını savunmayı teşvik ediyor.
4- İdeolojik ve siyasal meşruiyet
Bazı medya çevreleri, faiz karşıtlığını sadece ekonomik değil, ideolojik veya dini temelde de savunur. Faiz nas yanında, faiz düşüşünü ahlaki ve milli bir duruş olarak görürler. Ama öncede söylediğim gibi, ekonomik gerçekler ve işleyiş farklıdır.
Çözüm, reel faizleri yüzde 5 dolayında tutarak, enflasyon düştükçe faizleri de düşürmektir.
Merkez Bankası, gösterge faizini 1 puan indirerek, yüzde 40,5’ten yüzde 39,5’e düşürmesi isabetli olmuştur. Reel faiz makul düzeyde devam edecek demektir.
