İkinci Dünya savaşının yıkıntılarından beş yılda kurtulduğu için , Almanya’nın kalkınmasına ‘’ Alman Mucizesi veya Erhart Mucizesi ‘’ denilirdi. Sonradan anladık ki , Böyle bir mucize yok… Almanya’nın kısa sürede kalkınmasını sağlayan iki önemli faktör var…
Birisi , sağ kalan vasıflı ve uzman alman işgücü… Diğeri de , o günlerde askeri harcamaların yasaklanmış olması.
Aslında , geçen asrın ortalarında anlaşıldı ki , Bir ülkenin Ekonomik kalkınmasında tek başına sermaye yeterli değil… Ayrıca vasıflı işgücüne de ihtiyaç var. Vasıflı işgücü de eğitimle sağlanır.
Eğitimde etkinliğin sağlanması, eğitim için en yetenekli olanların seçilmesi ve devletin harcadığı kaynakların en verimli şekilde kullanılmasıyla mümkün olur. Yani , eğitimin getireceği bireysel ve sosyal faydalar yani “toplam fayda” bu eğitim için yapılan masrafların ‘’toplam maliyet ‘’ üstünde olmalıdır.
Öte yandan eğitimde etkinliğin şartları şunlardır …
1- Örneğin yüksek öğrenim yapacak olanlar, formasyon ve meslek kazanacak olanlar en geniş tabandan ve en kabiliyetli olanlar arasından seçilmelidir. En kabiliyetli olanlar seçilirse eğitimden en yüksek verim alınır.
2- Türkiye’nin artık düz lise ve İmam Hatip Liseleri’nden oluşan sistemi bırakıp, “Mesleğe yöneltme” eğitimine geçmesi gerekir. Buna iki nedenle mecburuz…
Üniversite önünde milyonlarca gencin birikmesini önlemek gerekiyor. Bu nedenle lise düzeyindeki öğrenciler yeteneğine göre seçilerek meslek eğitimine tabi tutulmalıdır. Yüksek öğrenime gidecek öğrenciler de yine yeteneklerine göre aynı şekilde seçilmeli ve bu yönde eğitim verilmelidir.
Türkiye’de ara elemana ihtiyaç var. Bu ara elemanı meslek liselerinde yetiştirmek gerekir.
3- İşgücü planlaması yapılmalı ve ihtiyaca göre eğitim yapılmalıdır.
Her ülke gibi Türkiye’nin de toplumsal ve ekonomik kaynakları sınırlıdır. Bu nedenle söz konusu kaynakları en etkin, en rasyonel şekilde kullanmak zorundayız.
İşsiz kalmış eğitimli bir insana yapılan yatırım, atıl bir yatırıma dönüşmüş olur.
Türkiye’de işgücü planlaması yoktur. Bu nedenle bazı meslek guruplarında örneğin hekimlik, hemşire mesleklerinde arz açığı, buna karşılık bazı meslek guruplarında ise örneğin mühendislik, arz fazlası bulunmaktadır. Bu durum eğitimin piyasa arz ve talebine bırakılmış olmasından kaynaklanıyor. Eğitim hizmeti talep edenler, arz noksanı olan alanlara kaymakta, herkes aynı düşündüğü için bu defa da arz fazlası oluşmaktadır. Bilgisayar mühendisliği aynen bu şekilde arz fazlası vermiştir.
Eğitimin sosyal faydası nedeniyle, finansmanının bir kısmı da devlet tarafından yapılmalıdır. Aslında rasyonel olan, eğitimin özel faydasının kişiler, sosyal faydasının devlet tarafından finanse edilmesidir. Ne var ki bu faydalar net olarak ölçülemez. Ancak bir toplumun iktisadi ve sosyal gelişmesi için devletin eğitime yeterli kaynak ayırması gerekir.
4- Ekonomik istikrar sorunu da eğitilmiş iş gücünün atıl kalmasına yol açar. Krizlerin en fazla etkilediği kesim eğitilmiş işgücüdür. Bugün eğitimli gençler arasında işsizlik oranı yüzde yirmi beşe çıkmıştır.
5- Eğitim politikası, açık ve şeffaf olmalıdır…Türkiye’de okullaşma oranını yüksek göstermek için ve örgün eğitim önünde biriken talebi kanalize etmek için politik davranılmış ve açık öğretim kurulmuştur. Açık öğretime kayıt yaptıranlar arasında mezuniyet oranı düşüktür. Ayrıca, formasyon açısından ise açık öğretimi, örgün öğretim yerine ikame etmek mümkün değildir. Birçok ülkede açık öğretim ev hanımları için bir kültür programıdır.
Bu gün AKP iktidarı , 4+4+4 olarak planladığı eğitimi kendi düşlediği yeni bir düzen kurmak veya rövanş almak için değiştirmek istiyor. Elbette ki eğitimde etkinlik düşecek ve eğitim harcamaları verimli olmayacaktır.