DPT’ nin 2008 yılı programına göre Devletin eğitim için ayırdığı kaynakların Milli gelirimize oranı 2002 yılında yüzde 4.4 iken 2006 yılında da yüzde 4.1 ‘e geriledi.
Eğitime devlet ne kadar az kaynak ayırırsa , toplum o kadar çok kaybeder. Zira eğitim hem özel faydası hem de toplumsal faydası olan bir hizmettir.
Devletin eğitime daha az kaynak ayırması özel eğitim kurumlarının artmasına neden olmuştur. Bu da eğitimde fırsat eşitliğini bozmuştur.
Eğitimde en yetenekli olanların eğitilmesi için geniş tabandan seçilmesi gerekir. Paralı eğitim bu fırsatı sağlamaz.
Okul yapmak hayır işidir. Buna karşılık kimse hayır olsun diye eğitim kurumu açmaz.
Özel sektör ya kar amacıyla eğitim kurumu açar. Veya ideolojik amaçla açar. Bu da Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde tarikatların eğitime el atmasına neden olur.
Türkiye de eğitime ayrılan kaynakların kıt ve yetersiz olması yetmiyor, birde bu kaynaklar yanlış kullanılarak heba ediliyor. Yine yetmiyor… Eğitip beyin yaptığımız insanlarda Türkiye de durmuyor.
BEYİN GÖÇÜ
İster devlet olsun isterse vakıf Üniversitelerinden olsun Yüksek öğrenim görmüş vasıflı işgücünün maliyetini toplum karşılıyor. Vakıf üniversitelerine verilen imtiyaz ve destekler de toplum tarafından karşılanıyor.
Bu gibi bir insan yetiştirmek beşeri yatırımdır. Bu yetişmiş –vasıflı ve hazır olan iş gücünün , başka bir ülkede çalışmak üzere girmesi , Türkiye’nin bir fabrika kurup , onu yabancı bir ülkeye devretmesine benzer.
Bu anlamda Türkiye iyi yetişmiş beyinlerinin, bu yolla yani beyin göçü yoluyla yaklaşık yüzde 60’ını kaybediyor.
Üç- dört yıl önce ABD ve Almanya , dünyadan birçok bilgisayar mühendisi aldılar. Türkiye den de insan gitti.
Beyin göçünün topluma maliyeti yalnızca bir beşeri yatırımın kaybına eşit değildir. Ayrıca ülke bu beynin getirisinden de mahrum olmaktadır.
NEDEN GÖÇ ?
1))Mesleki alanda çalışma altyapısı yetersizdir.
Türkiye Ar- ge için en az kaynak ayıran ülkelerden birisidir. GSYİH ‘da pay olarak AB ortalaması 1.74 iken , Türkiye ise
0.79 dur.
Özel sektör her şeyi devletten beklediği için ,toplam Ar- ge harcamalarının da üçte birisini yapmaktadır. AB’ de ise tersine üçte ikisini yapmaktadır.
2) Yüksek öğrenimde insan gücü planlaması yapılmıyor.
Yüksek öğrenimde İnsangücü planlaması yapılmadığı için Bazı mesleklerde işgücü eksiği , bazı mesleklerde işgücü fazlası var.
Örneğin , doktor eksiğimiz var… Buna karşılık mühendis fazlamız var. Elektrik ve ziraat mühendis fazlası var.
Bu sene başında , sağlık bakanlığı açıklamasına göre , 7592 pratisyen ve 3727 uzman olmak üzere , Türkiye’nin 11319 hekim açığı var.
Eğitimde İnsangücü planlaması yapılmadığı için , kaynaklar heba oluyor.
3) Türkiye de Ekonomik , sosyal ve siyasi riskler yüksektir.
Türkiyenin siyasi alanda , ABD ‘yi , ekonomik alanda da AB’ yi açıkça çıpa olarak kullanması , Türkiye de siyasi ve ekonomik riskleri artırmıştır.
Dini anlamda , Alevilik ve Bektaşiliğin dışlanması ve özellikle son dönemlerde ortaya çıkan mezhep tartışmaları ve nihayet anti laik kayıt dışı dini faaliyetlerin artması toplumu tedirgin etmiştir. Toplumda gelecek endişesi başlamıştır. Fırsatı bulanlar dışarıya gitmek istiyor.